The Kissing Booth

145 11 13
                                    

iyi okumalar<3

"Bu oyun kesinlikle bok gibi!"

"Bir konuda haklısın, kesinlikle bombok bir oyun."

"Bekle. Hayır."

Jongin kafeteryadaki sandalyesinde geriye yaslandı, Baekhyun'ın en sevdiği oyunun acımasızca hakarete uğradığını duyduğunda gözlerinin kocaman açılmasını izlerken portakal suyunu yudumluyordu. En yakın arkadaşının sırt çantasını alıp masanın karşısından Chanyeol'e fırlatmasından korkuyordu. Bunun ortasında kalmak istemiyordu.  

"Dediğimi duydun, puşt." Chanyeol kaşlarını kaldırdı.

"Evet, peki, sen Tekken ve Pokémon Go oynuyorsun. Senin sikik fikrinin bir önemi olduğunu sanmıyorum."

"Gecenin 3'ünde sokaklarda Lugia aramamışsın gibi davranma, göt herif."

Jongin'in elleri masanın üzerindeydi, tek kaşını kaldırdı.

"İkiniz de tam anlamıyla ineksiniz, çok tatlı aslında."

"Sen hiç ağzımı açtırma şimdi." Baekhyun, Jongin'den tarafa uyarır şekilde bir parmağını kaldırdı.

"Bir an için video oyunlarını unutun." Jongin kafasını salladı. "Hafta sonu için hazırsınız, değil mi?"

"İğrenç abur cuburlar ve dünyada en sevdiğim iki insanla film gecesini mi diyorsun? Asla kaçırmam."

"Eğer dünyada en sevdiğin iki insandan biri olsam suratıma karşı PUBG kötülemezdin."

"Tanrı aşkına Baekhyun, bırak peşini!" Chanyeol güldü, Baekhyun'dan tarafa bir patates kızartması fırlattı.

Kızıl kafa ustaca sıyrıldı ve bakışlarını Jongin'e çevirdi.

"İnanabiliyor musun bu adama? Birazdan DC'i Marvel'a tercih ettiğini de söyler bu."

Jongin bir anlığına duraksadı, Chanyeol'un suratı şaşkın bir korku maskesine bürünürken kızartmalarını çiğnedi. Daha sonra Baekhyun'a döndü.

"Gerçekten öyle bir şey derse defterden silmemiz gerekir. Arkadaşlık biter."

"Öyle bir şeyi asla yapmam!" Chanyeol'un sesi kulağa mümkün olabildiğince alınmış geliyordu. "Beni kim sanıyorsunuz?"

Jongin cevaplamadı, onun yerine ağzına bir kızartma daha attı ve yenilgin bir şekilde iç geçirip kafasını sallayan Chanyeol'e kaşlarını kaldırdı.

"Siktir," dedi Baekhyun ve sesinde şakacı tonundan eser kalmamıştı. Sessiz bir mırıldanmaydı ve Jongin'in gözleri kızıl kafanın baktığı tarafa döndü. "Primatlar serbest kalmış."

Jongin bakışlarını, siyah deri ceket ve yırtık kotlarıyla fazlasıyla tanıdık bir erkek grubunu gördüğü kafeteryanın kapılarına doğru takip etti.

En öndekine odaklandığında kalbi göğsünde takla attı – sert ve belki sıkılmış bir ifade, dolgun dudakları asılmış, gece kadar karanlık saçı güzel suratını çerçeveliyordu. Tembelce omzuna attığı sırt çantasıyla etrafa bakınıyordu.

Gözleri buluştuğunda Jongin'in kalbi sıçradı ve adamın suratındaki sıkılmış ifade uçup gitti. Dolgun dudakları yarı gülümsemeyle gerildi ve suratı aydınlandı.

Jongin orada sonsuza dek oturup Do Kyungsoo adındaki bu yakışıklı ilahı izleyebilirdi. Onu izlemekten daha iyi olan tek bir şey vardı ve bu–

"Git," Baekhyun huzursuz bir şekilde konuştu. "Erkek arkadaşın seni bekliyor."

"Her seferinde o şekilde söylemene gerek yok." Jongin sonunda bakışlarını Kyungsoo'dan çevirdi, elleri çoktan eşyalarını toparlamak için ışık hızında hareket ediyordu. Chanyeol'un tatsız surat ifadesini kafasına takmamaya çabaladı. Baekhyun gözlerini kısarak baktı.

Heaven (çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin