0.2

99 20 14
                                    


Hayır hayır bu gerçek olamazdı. Ama gerçekti işte kahretsin. Gözlerimi gözlerine diktim öylesine bakıyordum. Tabi o bana bakmıyordu. Çok ciddi görünüyordu. Sonra eliyle masaya bir anda vurdu. Titremiştim çünkü beklemediğim bir andı. Korkuyla gözlerimi tekrar ona diktim ve bana bakıyordu. İki dakika kadar bakıştık ve sonra gözlerini çeken ben oldum çünkü o hiç çekeceğe benzemiyordu. Sonunda sessizliği kesmişti ve konuşmaya başlamıştı.

"Öylece susup bekleme! Konuş." dedi ve tam karşımdaki sandalyeye oturdu. Kıyafetlerine baktığımda şaşırmıştım çünkü polis üniforması falan giyecek sanıyordum fakat o daha farklı giyinmişti. Tişörtünün sağ kısmı siyah, sol kısmı beyazdı. Tişörtün biraz aşağılarında küçük bir kemer vardı ve altına da siyah bir kot pantolon giymişti. Siyah saçlarının önleri anlına yapışmıştı ve bu yüzden aşırı seksi gözüküyordu. Şahsen uzaktan görsem cadılar partisine gidiyor derdim ama o bu kılıkta beni sorguluyordu.

"İyide neyi konuşayım ki?" diye sordum ve sırıtmaya başladı. Değişmişe benziyordu çünkü ortaokulda çok sessiz bir tipti. Kimse onu sevmezdi. Herkes sevgililer gününde hediye veya kart alırken Jimin'e sadece bir kişi tarafından gelirdi o hediye veya kartlar. Ben. Kimse Jimin'e aşık olmazdı çünkü herkes onunla dalga geçerdi. Ona hep çirkin derdiler. O ise bunlara boyun eğip oradan kaçardı. Ben hariç tabi. Onunla aynı sınıftaydık ve ona çok aşıktım. Evet erkeklerden hoşlanıyordum fakat bunu kimse bilmiyordu abim hariç. Ona her sevgililer gününde hediye ve kart gönderirdim. Oda okuyordu ve gülümsüyordu. Onunla çok konuşmazdık zaten. Büyük ihtimal merak ederdi ona bu mektupları kim gönderiyor diye. İşte böyle minnoş bir çocuktu. Ama insan işte değişiyor  zamanla. Oda böyle bir insan olmuş. Onu görünce kalbim attı mı? Hayır çünkü beni hatırlamıyordur bile. Dalıp gittiğimi fark ettiğimde gözlerimi kırpıştırmıştım. Sonra tekrar ona baktım ve ellerine baktığını gördüm.

"Bak bilerek yapıyorsan yapma çünkü benim işim gücüm var. Acele et." dedi. Bana emir  veriyordu bildiğin.

"Zaten bilmiyor musunuz olanları? Sizin dosyaya bakmış olmanız gerekiyordu. Haksız mıyım?" 

"Haklısın ama ben sorguladığım insanların başına ne geldiğine bakmıyorum. Neden burda karşımda oturduklarına bakıyorum. Anladın mı? Şimdi söyle neden karşımdasın?" dediğinde anlamsızca ona baktım. Ne biçim bir polisti bu adam be.

"Siz ne biçim bir polissiniz! Ne hakla bana neden karşımda oturuyorsun diyebilirsiniz?!" diye bağırdım. Suratında hiçbir ifade yoktu ve Kahverengi gözleriyle bana baktı.

"Bilmiyorum ve neden bana bağırdın?" diyordu birde. Buraya neden oturduğum aklıma geldiğinde gözlerim dolmuştu ama hayır güçlü olmalıydım. 

"CİDDEN TAKILDIĞINIZ NOKTA BUMU SİZİN!? BURDA BANA SUÇLU MUALEMESİ YAPIYORSUNUZ FAKAT BEN SUÇLU DEĞİLİM TAMAM MI?!" diye bağırdım ve oturduğum sandalyeden ayağa kalktım. Sinirlenmiştim ve üzülmüştüm. İlk hoşlandığım çocuk tam karşımdaydı fakat bana suçlu diyordu. Etrafta dolanırken tekrar ona baktım ve hızla yanına yürüyüp yakasını tuttum. O hala oturup ifadesiz bir şekilde bana bakıyordu.

"SÖYLE BANA! NE DUYMAK İSTİYORSUN!" diye bağırdım suratına. Normalde bunu yaptığımda odaya polislerin gelmesi gerekirdi fakat kimseden çıt yoktu.

"KONUŞSANA NE BAKIYORSUN ÖYLE-" diye cümlemi tamamlayamadan yakasını tuttuğum ellerimi sertçe çekip ayağa kalktı ve beni masaya kafam masaya bakacak şekilde dayadı ve kollarımı gitmeyeyim diye tutmuştu. Şaşkınca ona bakmıştım. Benden daha güçsüz sanmıştım oysaki. Sonra kulağıma yaklaştı ve karşı tarafa bakarak seslice konuşmaya başladı.

"Sakın bir daha bana bağırma anladı-" diyemeden bağırarak ağlamaya başladım.

"BABAM TARAFINDAN TECAVÜZE UĞRADIM ANLADIN MI! HAYATIM MAHVOLDU BENİM. BABAM ZATEN SORUNLUYDU, HER SABAH GÖZÜMÜ BAĞIRŞMA SESLERİYLE AÇIYORUM! NEDEN BİLİYOR MUSUN? SADECE ANNEM BABAM ONU SİKSİN DİYE KAVGA EDİYORLARMIŞ! KAÇ DEFA BABMADAN YUMRUK YEDİĞİMİ BİLİYOR MUSUN, HAYIR! ŞİMDİ BU SÖYLEDİKLERİMİ O KÜÇÜK AKLINA SOK! BEN KATİL DEĞİLİM!" diye içimi döktüm. Bunları söylemeyi bitirdiğimde kollarımı bırakmıştı ve geri çekilmişti. Bende doğrulup arkama döndüm ve onun gözlerinin dolduğunu gördüm. Onu öyle görünce aklıma onunla olan bir anım gelmişti. Yine bir okul günüydü. O gün okula Jimin gelmemişti. Üzülmüştüm çünkü onu görememek beni yıpratıyordu. Bütün gün çok sıkıcı geçmişti. Her zaman hızlı biten dersler o gün bitmemişti. Ortaokul olmayı hiç sevmezdim. Ama Jimin sayesinde seviyordum işte. Sonunda okul bittiğinde eve doğru yürümeye başladım ama o an aklıma annemin benden borçlarını kapatmasını istediğini hatırlamıştım. Ama kendi para vermemişti benim kendi paramla ödememi istemişti. Zaten çok param yoktu. Arada ailem veriyordu bende biriktiriyordum kumbaramda. Ama hiç kendim harcayamadım çünkü babam ve annem yiyordu paramı. Adımlarımı korkmaya gittiğim yere yönlendirdim. Bara. Annem sürekli burda sanırım rastgele adamlara yatıyordu. Çokta umrumda değildi. On iki yaşında böyle yerlere ailemin borçlarını ödemeye gidiyordum. Sonunda vardığımda içeri girdim. Çok içki kokuyordu. Etrafa bakmamaya çalışarak satıcının olduğu yere doğru ilerledim. Nedense herkes bana bakıyormuş gibi hissediyordum.

"Buyur evlat? Yine borçları ödemek için mi geldin?" diye sordu Joon Seo hyung. Evet artık alışmıştı beni görmeye.

"Evet hyung. Ne kadar?" diye sordum ve gülümsemişti.

"Bir şey ödemene gerek yok. O para senin ve harcamakta senin hakkın. O yüzden şimdi git ve doya doya harca." dedi ve şaşırmıştım. Aslında ona hayatımı anlatmıştım ve üzülmüştü. Bende sorun olmadığını söylemiştim işte. Sonra heyecanla başımı salladım. Ona teşekkür ederek bardan dışarı çıktım. Sonunda paramı kendim harcayabilecektim. Bu mutlulukla giderken yağmur çilemeye başlamıştı. Olsun yağmuruda severdim. Sonra damlalar kendini şiddetli bir yağışa bırakmıştı. Yanımda şemsiye yoktu ve kısa kollu giyinmiştim. Üşümeye başlamıştım. Bende hızlı adımlar ile eve doğru gitmeye başladım. Mahalleye girmek üzere olduğumda yan sokaktan bir ağlama sesi gelmeye başlamıştı. Merak etmiştim kimin ağladığını. Ama eğer biraz daha geç gidersem eve dayak yerdim. Ama yinede merakıma yenik düşüp adımlarımı sese doğru yönlendirdim. Sonunda sesin olduğu yere vardığımda ellerim kollarımda ağlayan kişiye bakmıştım. Şok olmuştum çünkü bu Jimin'di. Hemen koşarak yanına gittim ve yanına çömeldim. 

"JİMİN NE OLDU SANA BÖYLE?! İYİ MİSİN JİMİN!" diye bağırdım endişeyle. Kafasını kaldırdığında ağlamaktan şişmiş gözlerine baktım. Çok üzülmüştüm. 

"Değilim." dedi sadece. Dudaklarından sadece bu kelime çıkmıştı. Oda sırılsıklam olmuştu bende.

"Neden burdasın? Hasta olacaksın Jimin. Ver elini seni evine götüreyim yani yanında durayım." dedim.

"Sende olursun hasta. Kendini düşünmüyorsun hiç." dedi ve uzattığım elimi tutup ayağa kalktı. Ellerini yumruk yapıp göz yaşlarını silmişti ama yağmur yüzünden suratında su vardı. 

"Soruma cevap vermedin ama." dedim. Bana bakmıştı.

"Boşver. Uzun hikaye." dedi ve kafasını aşağı eğmişti. O an onu öyle çaresiz görmüştümki bir anda kollarımı boynuna doladım ve ona sarıldım. Şaşırmış olacak ki bir kaç saniye bekledi. Sonra oda kollarını belime sardı ve sımsıkı sarıldı. Yağmurda aşık olduğum çocuğa sarılmıştım. Çok güzel ve değerli bir anıydı benim için. Ama eskiden. Her neyse yaşanmış böyle küçük tatlış bir olaydı. 

"Özür dilerim." dedi sadece. Kafamı kaldırıp ona baktım.

"Niçin?" diye sordum. Biliyordum ama cevabı ondan duymak istiyordum nedensizce.

"Seni sebepsiz yere kırdığım için. Çok zor yaşadığın şey ama merak etme en ağır cezayı alacak." dedi ve olduğu yerden kalktı ve bana doğru yürümeye başladı. Önümde durmuş ve bir kaç saniye öylece bakışmıştık.

"Sorun deği-" diyemeden beni şok eden bir şey olmuştu.

O, bana sarılmıştı. Park Jimin bana sarılmıştı...


Arkadaşlar biraz geç attım ama maalesef erken yazamıyorum. Neyse umarım okurken zevk almışsınızdır. Sağlıcakla kalın :DDD


Zaman Sıkışıklılığı [Yoonmin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin