"Hepinizden nefret ediyorum!"
Avazım çıktığı kadar bağırırken bir yandan da sinirimden ağlıyordum. Hayır ne olmuş yani okulda sorun çıkarıyorsam? Derslerim iyi değilse?
Bu sebeplerden dolayı koca bir yaz teyzemin çifliğinde çalışmam için yollamaları gerkiyor muydu gerçekten? Halbuki benim yaz için farklı planlarım vardı ama bu planların hepsi en azından bu yaz için hayal olarak kalacak gibiydi. Birileri tarafından yönetilmekten nefret ediyordum ve böyle bir insan için seçebilecek en iyi cezayı seçmişlerdi.
Lanet olsun ki ailem beni çok iyi tanıyordu!
Zamanımı verimsiz kullanmaktan nefret ederdim. Benim için her dakika önemliydi ama bu koskoca üç ayı bu çiftlikte geçirerek zamanımın pek de bir önemi kalmayacaktı. Gitmeyeceğim diye direttiğimde ise kredi kartlarımı bir daha hiç açmamak üzere kapattırmakla ve arabamı elimden almakla tehdit etmişlerdi. Ailemi azıcık tanıyorsam bunu kesinlikle yapardı.
Sıkıntılı bir nefes verdim ve yerden bir taş alıp önümdeki nehire fırlattım.
Şu an ise sürüldüğüm çiftlikte odama eşyalarımı yerleştirmiş etrafı tanıma bahanesiyle dışarıda dolaşırken beni kendisine çeken bir şey görmüştüm.
Bir nehir.
Üstünde de bir köprü.
Taş köprü tüm asaletiyle nehrin üstünde dururken istemsizce oraya adımlamış ve tüm öfkemi bu nehire ve köprüye doğru kusmaya başlamıştım.
Bir de aya.
Yıldızların parlattığı ay ışığı yüzüme vururken istemsizce ona da nefretimi yağdırmaya başlamıştım. "Hayır ya neden? O kadar büyük bir hata da yapmadım. Neden yazımı berbat etmek zorundaydılar?"
Daha da sinir bozan şey ise asla cevap alamamamdı. Bu sefer çok tiz ve yüksek bir şekilde bağırdım. "Cevap versene!"
"Neden cevap alamayacağını bildiğin halde ona kızıyorsun ki?"
Sağ taraftan gelen kalın sesle hafif irkilerek o tarafa döndüm. Benim yaşlarımda gibi görünen kahverengi saçlı bir çocuk dudağımı büzmüş bana bakıyordu. Anlamsız bakışlarımdan o da cevap alamayacağını anlamış ki göz temasını kesip ayaklarını aşağıya sarkıtacak şekilde taş köprüye oturdu.
Burada da yalnız kalamayacağımı anlamış ve göz devirip arkamı dönüp gideceğim sırada isimsiz çocuk beni durdurdu.
"Burası benim gizli yerim. Buraya huzur bulmak için gelirim genellikle. Yıldızlar ve ay en güzel buradan görünür, suyun sesi ruhuma işlerken bu köprüyle sohbet ederim."
Kaşlarımı çatıp ona baktım. Bu değişik insan bana bunları neden anlatıyordu? Cidden kimseyi çekecek morale sahip değildim şu an.
"Ve şimdi bir yabancı bunu fark etti, bana özel olan tüm sihir bozuldu."
Gökyüzünde olan bakışlarını bir anda bana çevirince istemsizce gerildim.
"Ama ben bu sihri paylaşmak istemiyorum."
Ne sihri? Ne saçmalıyordu o?
Ayrıca buranın tapusunu falan mı almıştı?
Göz devirdim. Zaten yeterince sinirliydim bir de ne dediğini bile anlamadığım tuhaf çocuğu kaldıramayacaktım. Şakaklarımı ovuşturdum ve gözlerimi bana bakan irislerine sabitledim. Karanlık da olsa göz bebekleri parıl parıl parlıyor ve yakışıklı olduğunu düşündüğüm yüzünü daha da eşsiz kılıyordu.
"Merak etme buraya tekrar gelmek gibi bir niyetim yok. Sihir mi artık her neyse o sana özel kalabilir. İyi geceler."
Cümlemi tamamladıktan sonra arkamı dönüp ilerlerken fazla uzaklaşmadığım için ne dediğini duyabilmiştim.
"Yanılıyorsun deniz gözlü kız. Eğer burayı bir kere görüp o sihri tadabildiysen ortamın büyüsüne mutlaka kapılacaksın ve tekrar gelmek isteyeceksin. Ve sen o sihri çoktan tattın bile."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Gece
Short Storyİlk tanıştığımız gece tatlı bir geceydi. Hafif serindi, yine de etrafta hoş bir hava hakimdi. Biz o gecedeki gemilerdik. Karanlık sularda dolanırken gördük ve selam verdik birbirimize, bir daha karşılaşmamak üzere limanlarımıza geri döndük. Ve son k...