Bölüm 1

140 3 1
                                    

Hayatın insana hissettirdikleri insanın hayattan ne beklediğine bağlıdır. Eğer hayattan çok şey beklemiyorsan en ufak şey seni mutlu etmeye yetebilir. Ama hayatta beklentilerin çok yüksek ise özür dileyerek bu kişinin hayatından çok da memnun olduğunu söyleyemeyeceğim.

     Ben de yıllar önce beklentilerini sıfırlayan biri olarak kendi çapımda mutlu sayılabilecek bir hayat yaşıyorum.Bu sıradan dünyada sıradan günler geçiriyorum desek daha doğru bir tanımlama olur aslında. Tek eğlencem, beni bu sıradanlıktan çekip alan bambaşka dünyalara götürüp biraz olsun kalbimi pır pır ettiren şey: Kitaplarım. En çok da 18. Yüzyıl İngiltere'sini anlatan kitaplarım ile aramda ayrı bir bağ var. Diğer kitaplarım kıskanmasın ama kitabın içinden geçen o doku ve haz ta içime işliyor, o zamanlar beni büyülüyor. Bir daha dünyaya gelseydim ve seçme şansım olsaydı tereddütsüz o zamanlarda yaşamak isterdim. Hani online testler olur ya onları yaptığımda bile sonuçları tahmin etmek o kadar zor olmasa gerek: 'Sen tam bir 18. yüzyıl kadınısın! Bu zaman dilimde senin ne işin var?! Öl ve tekrar diril lütfen'.

''Bu köşk yıllardır ziyarete kapalıdır. Ancak bizim gibi köklü bir lisenin teklifini reddetmediler''

Öğretmenimiz Bayan Lucas hiçbir fırsatı kaçırmayıp okulumuzu övmeye devam ediyordu. Her zaman bunu yapardı. Elinin tersiyle kısa saçlarının kıvrımlarını düzeltir gözlerini öğrencilerin üzerinde dolaştırır bininci defa ceketinin uçlarını çekiştirerek düzeltir ve samimiyetsiz bir gülümsemeyle 'Bugün de bu harika okulda olduğunuz için ne kadar şanslısınız' konuşmalarını yapardı. Kulaklığımı takıp onun konuşmalarını es geçmeye karar verdim. Öyle sosyal bir tip olmasam da bugün bu geziye katılma nedenim bu köşkü hep görmek istememdi. Bu yer hakkında çok şey duymuştum; en son 19. yüzyıl başlarında birilerinin burada yaşadığını sonraki sahiplerinin burada yaşamasalarda buranın el değiştirmesine, yıkılmasına müsaade etmedikleri gibi. Son olarak müzeye haline getirilmişti ancak doğal yapısının ve o atmosferin bozulmaması için hiçbir teknolojik alet kullanılmamıştı. Yani tam benlik bir yerdi. Bu nedenle kesinlikle gelip görmeliydim tabi ki Bayan Lucas biran önce konuşmasını bitirir ve içeri girmemize izin verirse.

Ağırlığımı bir sağ ayağıma bir sol ayağıma verip girişte beklemeye devam ediyordum. Ama beni huzursuz eden bir şeyler vardı. Köşke her baktığımda ki o his. Burada başka bir şeyler vardı. Bu beni rahatsız eden ancak diğer yandan daha çok meraklanmama neden olacak bir şey. Kalabalık da bir hareketlenme olunca kulaklığımı çıkartıp kot pantolonumun cebine sokuşturdum.

''Nihayet!'' diye homurdanarak sıraya katıldım ancak Bayan Lucas'ın bana kısık gözlerle bakması söylediklerimi duyduğu yönündeki teorimi kuvvetlendiriyordu. Bu nedenle adımlarımı hızlandırıp onun görüş alanından uzaklaştım.

Köşke girdiğiniz andan itibaren o yaşanmışlık hissi tüm bedeninizi sarıyordu. Köşk hala içinde yaşam olan bir yer gibi hissettiriyordu. Sanki mutfakta birini yemek yaparken görecek başka bir ev sakini odadan çıkıp diğer odaya geçecekmiş gibiydi. Belki de böyle hissetmemizin sebebi köşke çok müdahale edilmemesiydi. Köşk görkemli dış görünüşünün aksine gayet mütevazi döşenmişti. Mobilya kılıfları el işlemesi gibi görünüyordu ve genellikle beyaz ağırlıklıydı. İlk olarak uzun bir hol karşılıyordu sizi. Sağ tarafta yukarı doğru kıvrılan bir merdiven vardı. Aynı merdivenden ileride solda da görebiliyordunuz. Hol o kadar genişti ki odaların genişliğini hayal etmek de zorlanıyordum. Bayan Lucas sessiz olmamız ve bir şeye dokunmamamız şartıyla köşkte serbest dolaşabileceğimizi söyledi. Ben de ilk dikkatimi çeken odaya girdim. Bu oda genel olarak vakit geçirilen yer olmalıydı ancak odanın ortasındaki büyük ve ihtişamlı masaya bakarsak yemek salonu olma ihtimali de vardı. Bir an için odada kabarık elbiseleri olan ve ellerindeki tüy yelpazelerle dolanan kişiler gözümde canlandı. Bir yerden bir yere gidiyorlar, narin kahkahaları salonda yankılanıyordu. Acaba yapılan hanımlar arası toplantılar burada mı oluyordu? Dikkatimi başka odaya verince hayal gözlerimin önünden dağıldı. Odaya girdiğimde dudaklarım zafer edasıyla yukarı doğru kıvrıldı, işte aradığım tek yer burasıydı. İnsanların eski dönemlerde ne yedikleri nerede uyudukları kıyafet dolaplarının ne kadar büyük olduğu beni hiç ilgilendirmiyordu. Beni tek ilgilendiren ve heycanlandıran yer burasıydı. Gözlerimi kapatıp o tarih kokan kütüphane havasını içime çektim. Beklediğimden küçük olmasına rağmen odanın dört duvarı da tavana kadar kitaplıktı. Orta da ahşap bir masa ve büyük bir pencerenin önünde küçük pembe iki tane koltuk vardı. Masanın yanından geçerken üzerindeki birkaç bardak izi gözüme çarpmıştı. Parmak uçlarımla izlere dokunarak karşıdaki kitaplığa yöneldim. Kitaplar oldukça eski olmalarına rağmen iyi muhafaza edilmişlerdi. Kitap isimlerine tek tek göz atıyordum. Aralarından bir kaç kitabı biliyor olmam beni mutlu etmişti. Burası harikaydı ve saatlerimi, günlerimi burada bu kitaplarla geçirebilirdim. Zaten ziyaret süremizin de çoğunu burada harcamıştım. Son olarak bir rafa göz gezdirip çıkışa yönelmiştim ki isimsiz bir kitap dikkatimi çekti. Bayan Lucas'ın bizi çağıran sesini duysam da merakıma yenik düşerek o kitabın önüne geldim. Alt dudağımı kemirirken büyük bir merak dalgası aklımın kıyılarına vuruyordu. Acaba eski zamanlardan bir günlük olabilir miydi? Ya öyleyse? Gözlerimi kısarak kitaba bakarken kemirilme sırası sağ elimin baş parmağına gelmişti. Sadece alıp ilk sayfasına bakıp kapatacaktım. Çok sürmezdi ve kimse de görmezdi. Değil mi? Aklım 'Aptal tabiki görürler sakin ol ve yavaş adımlarla odayı terket' derken heycanlanan kalbim aklımı derhal susturdu 'Sadece bir göz atacaksın. Hadi ama Jane yap şunu!'. Bedenimden bağımsız hareket eden elim kitaba doğru uzandı ve raftan çekip çıkardı. Adrenalin bütün damarlarıma pompalanırken gözlerimi kırpıştırdım. Heycanlandığım zamanlarda ortaya çıkan bir tikdi bu. Gözlerim deli gibi kırpışırdı. Bir süre elim kitabın kapağında dolandı ve sonunda onu yavaşça kaldırdı. Bir düş kırıklığı içimde baş göstermişti çünkü sadece bir karalama defteriydi. Üzerinde bir sürü üzeri karalanmış ve tekrar yazılmış rakamlar, harfler vardı. Anlam vermem çok zordu ama fizik dersindeki karışık formüller gibiydi. Hoş fizik dersindeki formüllere de hiç anlam veremiyordum ya. Defterin sayfalarına hızlıca göz attım. Bir sayfadan sonra bir şey yazılmamıştı ama birkaç sayfasınında yırtılmış olduğunu da farketmiştim. Defteri kapatıp yerine koymaya hazırlanırken son sayfadaki çizim dikkatimi çekmişti. Kaşlarımı çatarken bir yerlerden tanıdık gelen çizime baktım. Büyük bir daire çizilmiş ve bölümlere ayrılmıştı. Her bölümde okunması çok zor küçük küçük şeyler yazıyordu. Yazıların altında ise şekiller vardı. Dikkatli bakıldığında çizimler aslında Ay'ın çeşitli halleriydi. Yarım ay, hilal... Daha fazla incelemek için dikkatimi karınca duası gibi yazılara vermiştim ki Bayan Lucas'ın sesi çok yakından gelince korkuyla irkildim. Defteri hemen kapatıp eski yerine koydum:

DOLUNAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin