"Ölüm saati belli mi?"
"Üzerinden yaklaşık üç saat geçtiğini düşünüyoruz efendim."
Saat akşam üzeri beş civarıydı. Saatlerdir süren koşuşturma ve kovalamacanın ardından hiçbir ize rastlayamayan ekip departmana eli boş dönmüştü. Adam resmen görünmez falan olmuştu. Ülkedeki pek çok polis departmanına aynı anda haber salınmıştı ve neredeyse ülkedeki tüm hava ve kara kuvvetleri katilin peşine düşmüştü ama sanki yer yarılmıştı da içine girmişti o.
Beni en çok düşündüren konu, biz toplantıyı yaptığımız onca zaman boyunca hemen bir koridor ötemizdeki erkekler tuvaletinde işlenen cinayet ve bu cinayete kurban giden kıdemli polis memuru Jung Inho'ydu. Kimse bir şey fark etmemiş, hiçbirimiz böyle bir durumdan şüphelenmemiştik. Ülkenin en başarılı polis ve müfettişlerinden oluşan bir grup insanın bulunduğu yerin üç metre kadar ötesinde böyle bir işe kalkışmak deli cesareti gerektirirdi. Belli ki katilimiz cesur olduğu kadar kaçıktı da.
Yoongi bir elinde tuttuğu not defteri ve kulağının arkasına sıkıştırdığı kalemiyle adli fotoğrafçıların olay yerini fotoğraflamasını izliyor, bir yandan da etrafı tebeşirle çizilmiş zemine kaçamak bakışları atıyordu. Memur Inho, hepimizin çokça saygı duyduğu, ellili yaşlarının ortalarında başarılı ve gözü pek bir adamdı. Bu kayıp sadece bizim gibi birkaç kişiyi daha barındıran yakın çevresinin değil, tüm ülkenin kaybıydı. Herkes onu tanırdı, departmandaki yeni eski herkesle en az bir kere konuşmuşluğu vardı ve kimin yanından geçsem yüzlerindeki acıklı ifadeden bu olayın onları derinden etkilediği çok net anlaşılıyordu.
Kulağının arkasındaki kaleme uzanarak küçük not defterine birkaç cümle karalayan Yoongi eşyaları cebine atarak yanıma geldi. "Yüz yıl geçse böylesine harika bir adamın sonunun bu şekilde olacağı aklımın ucundan geçmezdi," demişti ellerini sıkıntıyla saçlarından geçirirken. Başımla onu onayladım.
Asla bir baba modeli görmemiş bana babalık yapmış bu adam için şüphesiz en çok yüreği burkulanlardandım. Ama bir yandan da gerginliğimin beni ele geçirmesine engel olamıyordum. Beden otopsiye götürüldüğünden beri içim içimi yiyordu, ya memur Inho da altıncı kurbandaki gibi bir not taşıyorsa bedeninde, o zaman ne olacaktı? Bu duyulursa, eminim ki altıncı kurbanın sırrı bir şekilde açığa çıkacaktı ve ben bunu nasıl açıklarım bilmiyordum.
Aklıma gelen fikirle Yoongi'ye döndüm, içten içe gerginlikten kaynaklanan bir heyecana kapıldığımı hissediyordum ama ona belli etmemek için sabit tuttum ifademi. "Rapor işlemlerini başlatmaları için emir vereceğim, sen de birliğindekilere haber ver tüm kamera kayıtlarına göz gezdirsinler." dedim ve hızla uzaklaştım yanından. Yoongi o kadar dalgın ve bitkin görünüyordu ki beni duyduğundan bile emin değildim. Ben yanından uzaklaşırken gözlerini olay yerinden ayırmadan yalnızca hafifçe başını sallamıştı.
Asansörlere vardığımda doğruca otopsilerin yapıldığı kata bastım. Asansör boşlukta aşağı doğru hareket etmeye başladığında sürekli aklım toplantıya yetişme telaşıyla çarptığım adama gidiyordu. O an paranoyakça davrandığımı düşünmüştüm ama sanırım haklıydım, bana çarpan beden, memur Inho ile birlikte toplamda yedi insanın katiliydi ve bunu düşünmek ensemden aşağı bir küp buz bırakılmışçasına ürpertiyordu beni.
Toplantı salonunun olduğu kat, güvenlik kamerasının yer almadığı tek kattı. Cinayet işlemek için burayı seçmesinin nedeni bu olmalıydı ama bu kattan ayrıldıktan sonra departmandan ayrılana kadar hiçbir güvenlik kamerasına yakalanmamış olması için camdan falan atlamış olmalıydı ki bu imkânsız bir durumdu. Toplantı salonu on dördüncü katta yer alıyordu ve binanın önü işlek bir caddeye bakıyordu, yani o kattan atlayıp sağ salim yere ulaşmış olsa bile mutlaka bir araba ona havada takla attırır ya da bir tır onu ezip geçerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Trauma | Taekook
Fanfiction"Herkes doğuştan katildir, katletmek insanların doğasında var. Ama ne zaman ki insanoğlu öldürmenin zevkine vardı, işte o zaman bu adalet denen saçmalığı çıkardılar."