"Ah tamam tamam, tekrar edip durmayın lütfen."
Jongin, çantasını sağ tarafa bırakırken telefonunu da soldaki küçük tarafa bıraktı. Güvenlik görevlileri sürekli çantaların sağa, telefon ve küçük metallerin sol tarafa bırakılıp kontrolün bitmesini beklemeleriyle ilgili konuşup duruyordu ve Jongin gerçekten bunalmıştı. Çantasının cihaz taramasından çıktığını görünce acelesi olduğunu hatırlayıp koşar adımlarla hareket etti. Fazla kalabalıktı, lanet! Çantasını aldığı anda cebinde hissettiği eksiklikle telefonunu almadığını fark etti. Harikasın Kim Jongin, telefonunu alırken mırıldandı.
'İşte bu yüzden asla terfi alamayacağım.'
İnsanlardaki bu telaşı anlamayan 18 yaşındaki genç, üzerinde gezinen cihazın işini bitirmesini bekliyordu. Görevli bayan gülümseyerek geri çekildiğinde Sehun sol kısma bıraktığı telefonu alıp çantasına yerleştirdi ve kafeteryaya doğru yürümeye başladı. Uçağı gelene kadar biraz atıştırabilirdi.
-
"Aah, yoruldum! Jongdae!"
Eve girer girmez seslendi, ama ev arkadaşı ortalıkta görünmüyordu. Evin haline bakınırken yerdeki boxerı gördüğünde yüzünü buruşturup eline aldı. Bu çocuk cidden... İki gün, sadece iki günlüğüne gitmişti ve Jongdae evi tanınmaz bir halde Sehun'a sunuyordu şu an.
"Yine hangi delikte Baekhyunla düzüşüyorsun, ben geldim!"
Başka bir sessizlik.
"Peki küçük ibne, eğer telefonu açtığında inliyor olursan o kıçını bir de ben becereceğim!"
Sırt çantasını temiz olduğunu düşündüğü köşeye doğru itip saçılmış kıyafetleri ve abur cubur poşetlerini görmezden gelerek telefonunu çıkardı. Kilit tuşuna bir kere bastı, gelen ekranı gördüğünde az daha tükürüğünde boğuluyordu.
"Ne zamandan beri Enrique Iglesias fanıyım?!"
Kendi kendine bağırdıktan sonra ekranı kaydırdı, nasıl bir belaya bulaşmıştı böyle? Bu telefon onun değildi! Uçuş modundan çıkardığı telefonu kurcalama gereği duymadan arama ekranını açtı ve kendi numarasını yazıp aradı.
"Alo?" Sehun'un aksine hattaki sesin sahibi hiç de paniklemiş görünmüyordu. Hatta daha çok uykulu gibiydi.
"Kimsiniz?" Sehun kaşlarını çattı. "Ve telefonumu bana ulaştırmayı düşünüyor musunuz?"
"Ne? Beni arayıp kim olduğumu mu soruyorsun? Uyuyordum, Tanrım... Ne telefonu?"
Bu adam aptal falan mıydı?! Kesinlikle öyleydi.
"IQ seviyeniz hakkında uzun uzun tartışmak isterdim bayım, ama telefon... Telefonumu hemen bana getirin! Buna inanamıyorum, liseli bir çocuğun telefonunu neden çalarsınız ki?!"
Hattan bir süre boyunca cevap alamayan Sehun, aniden işitmeye başladığı ağız dolusu küfürlerle neye uğradığını şaşırdı. Sonunda anlamıştı.
"Bu- siktiğimin... Telefonum! O telefon bugün bana ulaşmazsa ben biterim! İşim söz konusu! Çabuk bana telefonumu getir!"
"Mokpo'dayım bayım. Buraya gelmeniz ne kadar sürer?" Sehun tereddütle sordu. Karşısındaki adam fazla sinirliydi ve nefes sesleri telefonu kıracak kadar güçlüydü.
"MOKPO MU?! SİKTİĞİMİN ORDA YAŞAYAN İNSAN MI VARMIŞ?! MERKEZDE YAŞIYORUM, KAHRETSİN!" Jongin fazla bağırdığını fark edince boğazını temizleyip yutkundu. "Adım Jongin."
"Ben de Sehun." Peltekliği Jongin'i gülümsetmişti. "Üzgünüm Jongin, bok gibi bir yerde yaşadığım için. Kiralar ucuz oluyor."
"Oturup kiralar hakkında yakınmanı dinleyemem. Bana bak sevimli peltek, seninle uğraşacak vaktim yok. Eğer hemen çıkmazsam patronumun beklediği evrakı yetiştiremeyeceğim! Telefonumu kurcalama ve birkaç gün bekle." Oh Sehun, güzel yüzüne çarparcasına kapanan telefon karşısında irkilse de, saniyeler içinde gülümsemeye başlamıştı. Sehun, Jongin'in sesini beğenmişti. Ve Jongin, Sehun'un peltekliğini sevimli bulan ilk kişiydi.
-
"Ne yani, bunun bir kader olduğuna inanmıyor musun? Hadi ama Sehun, telefonun sahibini merak ediyorum. Beş dakika, huh?"
"Olmaz Jongdae." Yanına uzanmaya çalışan kurnaz çocuğun suratına tekme atmak için ayağını kaldırdıysa da vazgeçti. "Başkasının telefonunu kurcalamamız doğru değil."
"Hadi ama Huun~" Küçük şeytan resmen cilve yapıyordu. "Yakışıklı olduğuna eminim. Sen bile sesini seksi bulduys-"
"Seksi falan bulmadım!" Jongdae'nin karnına sertçe geçirdi. "Sadece, sinirliyken bile-"
"Etkilendin işte, kabul et. Hadii fotoğraflarına bakalım. Hadi. Hadi. Hadi. Hadi. Hadi. Hadi. Ha-"
"Kes sesini, kes!" Bıkkınlıkla iç çekti peltek olan, evet. Etkilenmişti. Ama Jongdae'nin dediği gibi "kaderin oyunu" falan olduğunu düşünmüyordu. Cebinden telefonu çıkarıp ekranı kaydırdı ve Jongdae'ye verdi.
-
"Sevimli." Jongin kaçıncı olduğu bilmediği fotoğrafa bakarken gülümsedi. En azından elindeki telefonunun sahibini görmesi gerekiyordu, bu bahaneyle fotoğraflara bakmaya başlamıştı. Gülerken gözleri iki sevimli hilal şeklini alan velet ilgisini çekmişti, bayağı çekmişti. Gülüyordu, bazı fotoğrafları gördüğünde kahkaha bile atıyordu. Ama bir fotoğrafta hiç kahkaha atmadı. Gülümsemedi. Büyülenmişti.
Sevimli velet, yanında başka bir çocukla birlikte yanak yanağa vermişti. Elmacık kemiklerinin güzelliği bütün ihtişamıyla süzülen çocuk gülümserken, Sehunsa hafifçe dudaklarını öne doğru uzatmıştı. Beğenmişti Jongin. Gerçekten beğenmişti. Baş ve işaret parmağıyla ekrana dokunup fotoğrafı büyüttü ve Sehun'un olduğu kısma bakarken düşüncelere daldı. 23 yaşındaydı, çok sevgilisi olmuştu. Ama kızlardan yana şansı gülmemişti hiç. Hissedemiyordu, liseden mezun olduğunda anlamıştı. İlgisi kızlara yönelik değildi. Ve şu an bu çocuk, bu tezini doğrular nitelikteydi. Aramaya karar verdi. Çok geçmeden Sehun'un iç gıdıklayıcı sesi esmer olanın kulağında yankılandı. "Jongin..?"
"Sen, çok tatlıymışsın. Üzgünüm, fotoğraflarına baktım ve... Mokpo'da böyle güzel çocukların gezindiğini bilmiyordum doğrusu."
Fazla hızlı mı olmuştu?
"T-tatlı mıyım? Ben..? Beni... Beğendin?"
Sehun sevinçten Jongdae'nin kolunu sıkıyordu. Çünkü Jongin'in fotoğraflarını gördüğünde kalbinin yerinden fırlayacağını sanmıştı. Kahrolası Tanrılar, Jongin çok yakışıklıydı."Evet, çok hoşsun Sehun. Ve peltekliğin... O da çok hoşuma gitti. Ben, yani... Bilmiyorum ama sesini duymak istedim ve... Söylemek. Kapatıyorum. İki gün sonra Mokpo'ya gelebilirim, çok yoğunum." Rezil olduğunu düşündüğü sırada Sehun'un itirazlarını duydu.
"Jongin, ben... Telefonumu kurcalama dedin a-ama," Jongdae'nin kahkalarından uzaklaşmak için hızla koltuktan kalktı.
"Çok yakışıklıymışsın. K-kaç yaşındasın?"
"23. Sen?"
"18. A-ama nisanda 19 olacağım."
NE?! Neden Jongin'e büyük görünmeye çalışmıştı ki? Sanki onun için... Yeterliymiş gibi.
"Sehun." Gözlerini kapatıp sesin sahibiyle ilgili düşündüğü uygunsuz hayalleri başından savdı Jongin.
"Çok fazla hoşuma gitmeye başlıyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Phone
Fanfiction"Telefonumu hemen bana getirin! Buna inanamıyorum, liseli bir çocuğun telefonunu neden çalarsınız ki?" "Bana bak sevimli peltek, seninle uğraşacak vaktim yok. Patronumun beklediği evrakı yetiştiremeyeceğim! Telefonumu kurcalama ve birkaç gün bekle!"