7/7, romeo ve juliet

2.8K 430 409
                                    


O gün öğlen oturduğumuz o kafeden neredeyse akşamın son saatlerine kadar çıkmadık. Kim Taehyung gözlerimin önündeyken zaman nasıl geçti anlamadım.

Çok fazla şeyden konuştuk ama hiç o geceden açılmadı konu. Ya da biz açmaya korktuk.

O gün iyi ayrıldık birbirimizden. Ama ben onun beni bir daha görmek istemeyeceğinden çok fena korktum.

Fakat tam tersi oldu. Pazartesi günü dersim yeni bitmişken odama girdim ve sandalyede oturup masamdan bulduğu bir kitabı karıştıran onu gördüm.

17 yaşında olmasam da, aynı o yaşımdaki gibi gözlerim pırıl pırıl bakmıştı ona muhtemelen.

Sonraki günlerde sıklıkla görüşmeye devam ettik. Bir buçuk ay kadar böyle sürdü.

Sonra bir akşam beni evine çağırdı çünkü çok iyi yemek yaptığını iddia etti ve ben inanmadım ona.

Böylelikle evine gittim.

Hakkını yemiştim, çünkü gerçekten iyi yemek yapıyordu. Yemekten sonra sunduğu birkaç seçenekten şarabı seçtim.

Geniş koltuğunun bir ucunda o, diğer ucunda ben, bağdaş kurmuş şekilde kırmızı şaraplarımızla otururken birden bir o açtı lise konusunu.

"Lisede geldiğin ilk aylar," dedi. "Neden konuşmadın kimseyle?"

Ben ise kadehimden kaldırdım bakışlarımı ve kirpiklerimin ardından baktım ona.

"Kimsenin benimle konuşmak istemediğini düşündüm." diye yanıtladım dürüstçe.
"Herkesin yeterince arkadaşı vardı ve sonradan gelen olarak kimseyle kaynaşmaya gücüm yoktu."

O ise kaşlarını hayretle kaldırdı bu söylediklerimle. "Seninle konuşmak istemediklerini mi düşündün?" Ardından gülüp devam etti.

"Seninle konuşmayı isteyenler oldu ama hepsi senden çekindiler çünkü kimseyle arkadaş olmak istemediğini sandık. Busan'dan gelen güzel çocuk olarak kaldın sonrasında yalnızca onlar için."

"Ve senin için." diye ekledim gülerek.

Bu söylediğimle yüzünde neredeyse buruk bir gülümseme oluştu.

"Ben asla onlar gibi olamadım sana karşı." dedi. "Hep seninle konuşmak istedim. Sana hep bunu söylemek istedim, Jeongguk."

Yutkundum ve neredeyse tedirgin sayılan gülümsemem yüzümde soldu. Kalbim kulaklarımda atıyor gibi bir hisse kapılarak araladım dudaklarımı.

"Neden söylemedin öyleyse?" diye sordum kısık sesle. "Neden hiç konuşmadın, Taehyung?"

"Bunu sana açıklamak inan çok zor." dedi zorlukla konuşuyormuş gibi. "Çok uzun süre Jeongguk. Çok uzun süre seni anlamaya çabaladım. O dalgın gözlerini, hiç sırandan kalkmamanın nedenini aradım kendi kendime. Aylarca sen o sırada otururken ben de hep tuttum gözlerimi üzerinde. O kadar soyuttun ki her şeyden aylarca fark etmedin beni."

Şok içinde ona bakan gözlerimden kısa bir süreliğine kaçırdı gözlerini.

"Kimseyle konuşmuyordun, seninle konuşmak gün geçtikçe imkansızlaşıyordu gözümde. Dokunulmaz bir Tanrı gibi öylece oturuyordun ötemde, ne yanaşabiliyor, ne uzaklaşabiliyordum. Öğretmenlerle zar zor iletişim kuruyordun. Bizlere ise bakmıyordun bile. Sonra bir gün..." Durdu.

"Sonra bir gün," diye tekrarladı yüzünde hiç görmediğim kadar parlak bir ifadeyle, çocuklaşmıştı sanki bir kaç saniyeliğine.
"Benimle konuştun." dedi birden, sanki en başından beri bunu söylemek istiyor gibi.

"Evet," diye yanıtladım onu.
"Büyükbabam yalnız kalmamam için benden bir adım atmamı istemişti. Ben de seninle aniden sınıfta kalınca ikimiz tek olduğumuzdan cesaret ettim sanırım."

still with youHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin