*halycon

186 22 17
                                    

*Sakin ve huzurlu

Erwin'in bakış açısından

Bana gönderilen kısacık mektupta kırmızı bir mürekkeple yazılmış sabahın erken bir saatinde gelmem istenilen görkemli İtalyan gotik mimarisine sahip malikanenin önündeydim.

Neden bu kadar erken çağrıldığımı sorgulamak bile istemedim çünkü o gözleri tekrar görmeliydim. O ruha tekrar bakabilmeliydim. Biliyordum ki o güzel genç ihtiyacım olan tek şeydi.

Hayatın bütün çirkinlikleri ve sahtelikleri içerisinde o karanlığı ile benim gündoğumum olmuştu. Onunla olmam gerektiğini biliyordum. Tatminsizliğimin onunla çözülecek olduğunu bildiğim gibi. Düşüncelerime bana doğru gelen bir uşak sebebiyle ara vermek zorunda kaldım. Bana kendisini izlememi söyleyerek özenle önümden yürümeye başladı. Malikanenin arka tarafındaki binaya yönelerek arka kapıdan yavaşça adımladık. Duvardaki barok tablolarının korkutucu tonlarının yanından geçip giderken gitgide daha da kasvetli bir atmosfer hissediyordum.

Sonunda uşak siyah ve işlemeli bir kapının önünde durarak yanımdan ayrıldı. Yavaşça kapıyı tıklattım ve gel komutunu duyduktan sonra içeri girdim.

Siyahlar içerisinde bir oda. Siyahlar içerisinde zarif ve güzel o genç. Uzandığı yatağından kalkarak bana doğru gelmeye başladı. Saten gömleğinin açıkta bıraktığı beyaz teni ve bacaklarını saran dar siyah pantolonu, siyah çizmeleri ile minik bedenine karşı arzu duyduğumu hissettim. Sadece ruhunu değil her şeyiyle arzuluyordum onu.

"Merhaba Erwin Smith. Geldiğiniz için teşekkürler. Beni izleyin lütfen." Saygıyla konuştuktan sonra bana daha da yaklaştı.

Minik bedeniyle büyük elimi elleri arasına aldı ve odasında duvara yaslı olan dolabından bir yeri sürgüleyerek başka bir odaya adımladı.

En kaliteli boyalar,tablolar ve tuvallerle dolu bu odada bir de geniş kırmızı bir kanepe vardı. Orjinal bir zevkle düzenlenmiş bu oda beni büyülemişti. Bana tekrar döndüğünde o ciddi ve melankoli halinden eser kalmamıştı. Gözlerinde daha şehvetli bir şeyler gördüğüme emindim.

"Bu odada artık kendim olabilirim. Yüzüne bakacak olursak odayı beğendin. Beğenmene sevindim. Çünkü burası her şeyiyle benim eserim. Şimdi beni bu odada kendi ruhunun yansıması olacak şekilde çizmeni istiyorum. Beni senin ruhunla resmetmen gerek...Çünkü biz aynıyız. Çünkü ruhlarımız aynı acıyı paylaşıyor ve ikimiz de bu sahteliğe ait değiliz. Beni anlıyorsun değil mi? Sen de böyle hissetmedin mi? Ruhumu görmek istedin değil mi? Çünkü ben senden bir parça taşıyorum. Hatta biz aynı ruhun birbirini bulması gereken parçalarıyız." Ben ona bir şeyleri çözmek ister gibi bakarken yavaşça kollarını boynuma doladı ve " Sorgulama. Sonunda ikimiz de huzuru bulacağız ve acılarımız dinecek." Dedi. Ona tamamen inandım. Nedense ruhumun ona da ait olduğunu biliyordum. Yavaşça ellerim ince belini buldu,sonrasında yukarıya çıktı ve yanaklarından tutarak onu öptüm.

Bu cesaretin bana nereden geldiğini bilmiyordum. Ya da bu samimiyetin? Ben onun o da benim isteğini biliyordu. Bana karşı koymadı. Kendini bana bıraktı hatta. Uzun sürmeyen bir öpücükten sonrasında kemerinden bir bıçak çıkarttı.

"Acını sadece kızıl bir boyanın resmedebileceğini sanmıyorum. Tabloda benim bedenim senin ruhun olacağına göre benim kanımın tablonda yer almasına izin ver." Dedi. Bıçağı yavaşça aldım.Tamamen karşımda duran göğsünde derin bir kesik açtım. Kan bıçağa damlarken onu koltuğun yan tarafındaki tuvalin önüne çektim. Ve kanla dolu bıçağı kenarlara yaydım. Ve ona koltukta oturup beni beklemesini söyledim.

Normalde asla fikir düşmeyen aklımda bir anda beliren imgelerle elimdeki fırçalar ve karman çorman ettiğim renklerle dolu bir paletle ruhumu resmetmeye başladım. Dönüp o güzel gence bakmıyordum bile. Çünkü her şeyiyle daha gördüğüm ilk anda beynime kazınmıştı ve çıkmıyordu. Kısa bir süre sonra çizimi bitirmiştim. Hayatımın en kısa sürede biten ancak en iyi çizimi olduğunu bildiğim tabloyu sonunda gence gösterdim. Bana bakarak gülümsedi ve koltuktan elini uzattı.

" Huzura ulaşmalıyız" dedi.

Koltuğa uzandığımda yavaşça üstüme çıktı. Kalbinin üstünden halen akan sıcak kanına ulaşarak dudaklarımın kanı emmesini sağladım. Acıyan yarası ve emilen karanlık kanının verdiği zevk ile inleyen genç arzularımı daha da uyandırdı.

Yanaklarımdan tutarak gözlerine bakmasını sağlarken dudağımın kenarına bir kesik bıraktıktan sonra beni tekrar öpmeye başladı. Uzun uzun birbirimizi öperken kıyafetlerimizden de kurtulmuştuk. Dudağımdan boynuma akan kana bakarak gülümsedi.

Tekrardan bir öpücüğü başlatırken aynı zamanda içine girmemi sağlamıştı. İkimizden de derin bir inleme geldikten sonra gözlerimiz yaşarmıştı.

Minik bedeniyle üzerimde hareketlenmeye başladı. Acıyı ve zevki hissediyordum. Ruhumun özgürleştiğini ve sona yaklaştığımı biliyordum.

İkimizin de gözlerinden yaşlar ve dudaklarından kan akarken boynuma dolanan narin ve soğuk elleri hissettim. İnce parmaklar vücudumda yavaşça geziniyordu. Ürpertiyi ruhumun her köşesinde hissediyordum. Çünkü o eller sadece bedenime dokunmuyordu. Çok daha derinlerde bir yerlerde parmaklarını hissediyordum. Parmakları göğüs kafesimden yavaşça yukarı doğru çıktı. Parmak uçları yavaşça kan damlayan boynumda gezindi. Karanlık gözleri gözlerime kenetlenirken nefesimin kesildiğini hissediyordum. Gitgide daha da bulanıklaşan görüntüye belirsiz bir ses karıştı.

"Göreceğin son yüz. Çizeceğin son yüz ben olacağım. Çünkü sen bensin ve ben senim sevgilim. İzin ver de ayrılmış ruhlarımız birleşsin" Bulanık görüntülerde gülümsedim. Huzur. Sonunda.

Ve Levi Ackerman bıçağı yavaşça zaten akan kanının bulunduğu kalbine sertçe sapladı.
Huzur. Sonunda.

Uşak beş dakika sonra o odayı ateşe verdi.

Erwin Smith Ve Levi Ackerman külleri birbirine karışırken tek ruh oldular.

Bu sevimli bir aşk hikayesi değildi.

Ruh Parçaları. || EruriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin