Cevap

54 4 0
                                    

2 HAFTA SONRA

Vanayı ne kadar çok sıkı kaparsak kapayalım, yine de su damlalar halinde yavaş yavaş aktığı gibi bende ölüyordum işte. Yavaş yavaş... Hissediyordum. Tükenmiştim. İki günde bir gidilen kemoterapiler... Her gün daha fazla dökülen saç telleri. Odaya kapanmış ben ve odamın kapısının dışarısında perişan olmuş ailem, arkadaşlarım, Ege, Ayaz...

İki gün sonra gireceğim sınav vardı birde. Masamın üzerinde dolu kitap, çözülecek testler var. Yan tarafında da dolu dolu ilaçlar var. Ben sınava bu şekilde hazırlanmak istemiyordum. Ben de herkes gibi uykusuzluktan ölmek derecesine kadar çalışmak, masamda kahveler olsun istiyordum.. Ben o stresi yaşamak istiyordum. Konsantre olamayışımdan 100 defa olmasını istemiyordum. Hem daha senarist olacaktım, evlenecektim, hala olacaktım, sonra gün gelecek torunlarımı parka götürecektim. Evlenmek istediğim kişi de Ayaz olacaktı. Daha ona tuzlu kahve içirecektim ya da birsürü baharatla karıştırılmış kahve...

Sonra mutluluk gülüşleri saçtığımız düğün fotoğraflarımız olacaktı. Her şey için, ölmek için çok erken...

Sınava gireceğim okulda ayrı bir sınıfta aynı saatte sınava tabii tutulacaktım. Kimsenin beni bu halimle görmesini istemiyordum. Bu yüzden telefonum kapalı, kapı ve pencereyi (Ayaz'ın hele ki beni böyle görmesine dayanamazdım.) kilitlemiştim.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Evet, daha çok bana giren sınavımı geçmiştim. En acısı da sınav çıkışı kemoterapiye gitmek olmalıydı.

Saat 8 civarı hastanenin yolunu tutarken hayatımın ne kadar güzel olduğunu, beni seven bir adam, ailem, arkadaşlarım olduğu için kendimi özel hissettiren düşüncelerim haksız da değillerdi. Çünkü şimdi tam da karşımda duruyorlardı.

''Sürprizzzz'' dediler hep bir ağızdan. Bende gülümsedim. Sonra Ayaz geldi yanıma.

''Seni çok özledim aşkım''

''Bende'' dedim.

Sonra tüm arkadaşlarım ile sarıldım. Doktor geldiği anda annem de geldi.

''Merhaba, bugün nasılsın İmge?''

''İyiyim, sağolun.''

''Burcu Hanım, merhaba telefonda söylemiştim. Uygun ilik lazım, bu yüzden sıraya girdik fakat biz binlerdeyiz. Fakat size bir şey sormayı unuttum. Zaten o sırada ameliyata girecektim ondan unutmuşum. İmge'yle de çok karşılaşamadım. İmge'nin kardeşi var mı?''


Doktor,bunu anneme söylerken hemşire bana serum takmakla meşguldü.Annem ile aynı anda cevap verdik.Tabi yatakta oraya kadar sesimin duyulmasını sağlamakta ne kadar çok başarılı oldum bilemem.

Annem: "Hayır"

"Evet"

Doktor annem ile ben arasında gözlerini gezdirirken annem cevap verdi.

"Vardı ama kayboldu"

"Bulundu"

"Ne?!"

"Anne özür dilerim.Size söyleyecektik fakat olaylar üst üste gelince..."

Ege:"Benim."

Annem:"Çocuklar oyunun sırası değil.Poyraz gitti ve gelmedi!"

"Hayır var ve o benim.Beni o lanet yere siz verdiniz.Sonra başkalarına evlatlık verdiniz.Ama ne durumumdan haberdar olmak istediniz ne de hayatımdan.Siz ne kadar çok plan yapsanız da yukarıda Allah ve burada da bize yazılmış olan kaderimiz var.Siz ne kadar engel olmak istesenizde kader bizi bir araya getirdi anne.Bu hayatta yaşıyorsam bil ki en çok İmge için.Tamam mı?"

"Anne Ege ne diyor?"

Herkes şok içindeyken Ege'nin bir anda püskürmesi.Ama buna hiç kimsenin mani olamaması.Ve hele ki çocukken de olsa düşündüğüm şey de haklı çıkmam:"Suçlu annem ve babam"

"Tamam Ege,şimdi burada değil" dedi Ayaz.Ege'yi kollarından geri çekerek.Doktor da karmaşanın içinde:

"Sanırım çocukların yaptığı şaka değil Burcu hanım.Bu yüzden eğer izin verirseniz Ege'den kan alalım.Ve uygun mu diye bir test edelim?"

Ege:"Bir an önce hemen!"

Annem sadece sinirden çıkan alnındaki o damarla yerinde sayıyordu.Daha fazla dayanamadı ve ağlayarak kendisini dışarı atmayı tercih etti.Hazal'a yanında gitmesini istediğimi söyledim.O da gitti.Ve şimdi tek duyduğum annemin ağlama sesiydi.

Kemoterapi bitene kadar Ayaz yanımdan ayrılmadı.Halsiz düştüğümden bir an önce eve gitmeyi yeğledim.Ege'de üç ünite kan verdiğinden çok yorgundu.Özür dileyerek yanımızdan ayrıldı.Sonuçlar yarın açıklanacaktı.Ve hepimiz sabırla bekliyorduk.Ayaz arabasını çalıştırdığında sordu:

"Sınav nasıldı?"

"İyiydi,senin?"

"İdare eder"

İkimizde sustuk.

"Özür dilerim eğer birşey yaptıysam?"

"Yo,bir sorun yok canım"

"Bana böyle davranma İmge"

"Nasıl davranıyorum Ayaz?"

"Soğuk,sanki hiç tanışmıyoruz gibi."

"Ayaz herşey çok çabuk gelişti.Farkında mısın?Buraya geldiğin ilk gün birbirimize birşeyler hissettik.Nasıl olurda hemen aşık olur ki insan?Nasıl olurda ben sana bu kadar çok aşık olurum?Neden hastayım?Neden ölüyorum?Ama cevap yok.Dünyada hiçbirşeyin cevabı yok.Herşey yanılgı ve bu durum çok sıkıcı anlıyor musun özür dilerim?"

"Herşeyin cevabı var İmge.Seni sevdiğimin bir cevabı var."

"Anlamıyorsun Ayaz" dedim gülerek."Ve beni bu şekilde  görmeni istemiyorum bitsin" dedim ve hışımla arabadan indim.Boğazımda oluşan o düğümle o acıyla kendimi odama zor attım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.Hiçbirşey bitsin istemiyordum.Daha yaşanacak çok şey vardı değil mi?Yaptığım çok büyük bir hataydı ama değildi de işte.

Ağlamaktan gözlerim şişmiş halde uyandım.Saat gece yarısına doğru geliyordu.Su içmek için masaya yöneldim.Suyu yudumlarken şömineden sesler geliyordu.İçimden umarım fare değildir diye dua ederken neden fare olsun ki diye de düşündüm.Sonra bomba patladığında bile daha az ses çıkaracağına eminim, o kadar yüksek ses çıktı ki toz ve simsiyah içinde bacadan birisi düşmüştü.Sonra o tanımadığım kişi konuştu:

"Aşkım her yeri kilitlemişsin ama bacayı unutmuşsun" dedi Ayaz yanağımdan öperek

"O-ha Ayaz"

@iremdericiesendemir Teşekkürler....

Gecenin Ayazı ▲Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin