7. Bölüm

45 27 16
                                    

Ne olmuştu şimdi bana? Yorgun muydum? Kırgın mıydım? Bende bilmiyordum. Belki de ikisini taşıyordu yüreğim. Oğuz Atay diyor ya,

İçimin yorulduğunu hissediyorum, tam olarak oradayım işte

Nereye gittiğimi bilmeden yürüyordum. Zihnimde ki düşünceler bütün bedenimi sarmıştı, bilinçsizce yürüyordum. Düşündükçe yürüyor, yürüdükçe düşünüyordum sanki. Her şeyden vazgeçmiştim kuş olup hafiflemem gerekti artık kurtuldum diyerek mutlu olmam gerekti. Ama içimi öyle bir huzursuzluk kaplamıştı ki ne mutlu olabiliyordum ne de özgür.

İki olmuştu bu. İki kere en hassas noktamdan vurmuştu. Çevresinde nasıl tipler, nasıl arkadaşlıklar var bilmiyordum ama ben onlardan değildim. Bunu göremeyecek, anlayamayacak kadar kör olmuştu belli ki.

Peki ya sonra? Neden gitme dedi? Neden pişmanım dedi? Pişman mıydı gerçekten?

Önce bardağı paramparça edip sonra da parçaları yapıştırınca eskisi gibi olur muydu her şey?

Zor bela durdurduğum göz yaşları tekrardan birer birer aktı. O kadar çok yaş birikmişti ki peşpeşe sıralanıyordu.

Oldukça büyük bir parkın önüne gelip karşıma çıkan ilk banka oturdum. O sırada telefonum çalmaya başladı. Arayan Hale'ydi. İsteksizce açtım.

"Canımmm"dedi her zamanki neşe dolu sesiyle.

"Efendim Hale"dedim onun neşesini siyaha boğan bir ses tonuyla.

"Sen iyi misin?"

"Bilmem"

"Ne demek bilmem Afra? Nerdesin sen? Geleyim yanına"

"Ben gelirim yanına" dedim. Sanırım teyzeme gitmek iyi olmayacaktı. Hem içimi Hale'ye dökerdim.

Normal de hep içine içine atan biri oldum. Hep kendi içimde savaş verdim. Kazansam da kaybetsemde hep kendime sakladım sonucu. Kimseye kolay kolay anlatmadım. Ama şimdi anlatsam, içimi yakıp kavuran her şeyi birbir anlatsam rahatlardım belki.

Hale'ye geldiğim zaman kendimi direk koltuğa attım. Şalı çıkarıp saçlarımı tepeden topladım. Bana merakla bakıyordu Hale. Karşıma oturup tek kaşını havaya kaldırdı.

"Dökül" dedi kızan ses tonuyla. Nerden, neyden başlasam bilmiyordum. Hale'ye uzun zamandır yaşadıklarımı anlatmıyordum. O kadar yoğun oluyordum ki sürekli bana kızıyordu beni unuttun diye. Haklıydı. O işe başladığımdan beri bir çok şeyi unutuyordum. Zamanım kalmıyordu. Kendimi bile unutmuşum resmen.

Ona içimden gelen her şeyi noktasına kadar anlatmaya başladım. İlk suçlamasını gayet güçlü durarak anlatsamda bu sabah yaşadıklarım da göz yaşlarım tekrar firar etti. Elimde değildi. Ne yapsam da zihnim fikrim sürekli o olayla, onun sözleriyle, bakışlarıyla çalkalanıyordu. Ben sözümü bitirip yüzümü ellerimin arasına aldım. Hale'ye dolu gözlerle baktım.

"Yuh be kızım, nasıl dayandın? Sen mimarsın sekreter değil. Onu da geçtim bu adamın senle derdi ne? Ayrıca sen" diyerek sustu. Bakışlarımı ondan ayırmadan sözlerine devam etmesini istedim.

"Şu an çok duygusalsın söyleyeceğim şey seni kırabilir, zamanı gelince söylerim. Fakat tek bir sorum var?" dedi oturduğu koltuktan hafifçe bana doğru yaklaştı. Önüme düşen saçımı kulağımın arkasına alıp,

"Bu adam senin için ne ifade ediyor da bu kadar kendini yıpratıyorsun?"

Sorduğu soru karşısında afalladım. Haklıydı. O kimdi? Neydi? Hakkımda ne düşünürse düşün diyemiyordum.

ELİSAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin