Kış yaklaşıyordu. Üzerinde yaprak kalmamış çıplak ağaçların beklediği yolda, yüreğime sığmayan duygular eşliğinde ilerliyordum. Birazdan bu kalabalık yürüyüşe Nina da katılacaktı. Köşeden dönünce onun Hazar gibi güzel gözlerinin derinliğinde tutulmuş olarak bulmuştum kendimi. O eşsiz, tatlı gülümsemesiyle "Günaydın" dedi. Gözlerinden kendimi alamayarak karşılık verdim: "Günaydın, Nina". Bunun bir rüya olmadığına kendimi inandıramazdım. Oysa ben rüyalarımda bile böylesine mutlu olmamıştım. Nina, o küçük adımlarıyla bana eşlik ederken ilk kez huzur denen şeyin ruhumu kuşattığını hissediyordum. Benimle konuşurken açılıp kapanan, büzülen dudaklarından dökülen heceler, sözcükler, cümleler... Açılıp kapanırken kelebeğin kanatlarını andıran göz kapakları ve kirpikler... Pembe yanaklarının üzerine düşen saçları... Kahverenginin en güzel tonu... Onu sevmem için yeterli sebep yok mu?
Nina, bu gürültülü düşünceleri tatlı bir fısıltıyla böldü: "Anlat bakalım". Bir an için aklımdan geçenleri okuduğu hissine kapılmıştım. Hemen toparlanıp: "Ne anlatmamı isterdin?" diye karşılık verdim. Gülümseyerek: "Kendini anlatabilirsin. Birbirimizi pek tanımıyoruz değil mi?". Ben de: "Haklısın" diye yanıtladım. Ama bu doğru değildi. Ben onu her şeyden, herkesten iyi tanıyordum sanki. "Seni dinliyorum" dedi. O anda bir hiç oluvermiştim. Hiç yaşamamış, hiç doğmamış gibi hissetmiştim kendimi. Uzun bir sessizlikten sonra: "Sana anlatabileceğim bir şey yok" dedim dalgın dalgın kaldırım taşlarına bakarken. Yürüyüşümüz sessizliğe gömülmüştü. Sadece ayak seslerimiz ve esen rüzgarın boğuk boğuk inleyen çığlıkları vardı. "Hep böyle sessiz misin?" diyerek bu sükuneti bir hançer gibi kesmişti o yumuşak ses tonuyla. "Çoğu zaman" dedim, boş bakışlarla etrafı süzerken. "Anlıyorum" diye karşılık verdi gülümseyerek, yanaklarına düşen saçı ile oynarken. Tuhaf bir his vardı içimde. Bir yanım çok mutlu, diğer yanım çok tedirgin... Sevdiğim her şeyi kaybetmem miydi bu anlamsız korkunun sebebi? Çelişkiler yeniden varlığımı istila etmeye başlıyordu. Nina'nın varlığı kalbimde en derin korkularımı da uyandırmıştı; Kaybetmek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ekim Rüzgarları
General FictionSoğuk kaldırım taşları… Güneşin nazlı ışıkları… Hafif sisli bir ekim sabahı… Dünün karanlığından yarının şafağına doğru seyrederken takvimlerin güz görmüş çınarlar gibi yaprak döküyor olması tedirgin etmiyor insanı. Hayatın son anına kadar…