[0.0]: Başlangıç

653 40 28
                                    

Mieczlaw Stilinski... Kulağa ne kadar yaramaz bir isim gibi geliyor değil mi?

Evet bu benim.

Hayatında tek düzgün giden şeyin hiçlik olduğunu bile bile bir kız için yaşayan Mieczlaw. Kızı tüm bataklıklardan çıkarmak için elini uzatan, çıkarttığında ise kendi düşen Mieczlaw. Peki beni bu bataklıktan kim çıkardı. Kendim? Kesinlikle.

Bu duyguyu bilirsiniz. Yanınızda kimse yokken çukurun derinliği ne olursa olsun kendinizi çıkarmalısınız. Çok gez düşersiniz ama yine de kalkmak zorundasınızdır...Benim hayatımın özeti bu.

Tek bir arkadaşım var Scott. Scott Mccall. Kendisi bir kurt adam, gerçek alfa olanından. Bana, ısırıldıktan sonra bir kere el uzattığını görmedim. Çünkü kendileri bazılarının hâlâ bir insan olduğunu bilmiyor. Bir yurtta kalıyorum.

Annem ve babam bana bakamayacaklarını anladıklarında hemen geri döneceklerini söyleyip yolun kenarına bıraktılar. Önlerinden gelen bizim arabamızın bilmem kaç katı olan kamyona göz göre göre çarptılar. Buna bazı dillerde intihar denilebilir...

Çocukluk aklı...Koşarak yanlarına gittim. Babam kamyonun altında kalmış, sadece eli gözüküyordu ama annem sadece bacaklarını sıkıştırmıştı. Gözleri kapalıydı ve ben uyuduğunu sanmıştım. Elini elimin arasına alıp beni bile donduran soğukluğu karşısında yutkunmuştum ama hâlâ öldüğünü anlamıyordum çünkü beş yaşındaki ben ölen insanların bu Dünya'dan silindiğini düşünüyordu.

Üzerimde ki hırkayı annemin kollarına örttüm. "Çok üşümüşsün" diye mırıldanarak onun göğsüne yattım. Ölü göğsüne. Onunla beraber uydurduğumuz şarkıyı mırıldandım ona. Babamın kanları üzerimi koyu kırmızıya boyarken ben anneme şarkı söyledim. Göğsünde uyuyakaldım sonra. Beş yaşında ki Mieczlaw annesinin ölü göğsünde saatlerce yattı. Uyanacağını sandı çünkü...

İşin garibi ortada ne kamyoncu vardı ne de ambulans arayan. Yoldan geçen biri durdu ve -o olmasa ne yapardım bilmiyorum- beni oradan kaldırdı ama ben avazımın çıktığı kadar bağırarak ağladım. Sonrası sirenler, babam ve annemin yüzlerine örtülen bir çarşaf, beni yurda götüren polisler..."O ölmedi ki" diye ağlıyorum. Kimse beni duymuyor. Avazımın çıktığı kadar "o yaşıyor" diyorum ama bu fırtına sadece içimde yaşanıyor...Kimse duymuyor beni.

Onun bir daha gelmeyeceğini birkaç sene sonra farkettim. Onlar ölmüştü ve bir daha gelemezdi. O an kendi kendime 'sen ölü bir bedenin üzerinde saatlerce yattın Mieczlaw hiçbir şey seni korkutamaz' dedim ama gelin görün ki Mieczlaw her şeyden korkuyor
Yurda geldiğimde beş yaşındaydım şimdi ise on yedi yaşıma girdim. Hâlâ korkuyorum...

Karanlık, şimşek, böcekler, derin sular, yüksek...

Beni hayatta tutan tek şey okulun kızıl ejderhası Lydia. Lydia Martin...

Ona her baktığımda ateşinde eriyor gibi hissediyorum. Yatağımın başlığında ona ait bir köşe bile var. O her ne kadar beni görmezden gelse de benim salak mı yoksa masum mu olduğunu anlayamadığım yüreğim tamamen onun İçin çarpıyordu.

Bunu değiştirebilecek kişi hâlâ yok ama içimde kötü fırtınalar daha da coştu şimdilerde. Buram buram püskürtüyor. Bunu sadece ben duyuyorum ama Lydia'yı sadece bir nefesiyle yok edip 'yeni sahip' olarak kalbime girecek o kişiyi hissedebiliyorum. O çok karanlıktı, o bir yıldırım gibiydi, o benim için çok derin, çok yüksekti. Ben bunların hepsinden korkardım ama o, beni bile bile sularına sokup 'ben burdayım' diyecek, yanımda olduğunu söyleyecekti. Emindim bundan. Yalnız ölmeyecektim.
———

Karanlık SularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin