Her zamanki bir sabahtı. Gözlerimi açtığımda hissettiğim tek şey bir ağırlıktan başka bir şey değildi fakat bunun nasıl bir ağırlık olduğunu kestiremiyordum. Gözlerim ağrıyordu ve dünün etkisiyle şiştiğine emindim.
Yataktan kalkarken ranzanın alt katında yatan Rodriguez'in uyanmaması daha saatin çok erken olduğunu gösteriyordu. Çünkü o herkesten erken kalkar, perdeleri açar, kar fırtınası da olsa günün ne kadar güzel olduğundan bahsederdi. Az mı dayak yemişti bu pozitifliği yüzünden. Canım Rodriguez...
Üzerimi giyinip kendim için biraz zaman ayırıp kitap okudum. Derslere girdim, yemek yedim, Lydia'yı aklıma bile getirmedim. Sadece Derek vardı. Onun yeşilleri Lydia'nınkileri geçerdi kanımca. Seneler önceki zorbamdan hoşlanıyordum. Ne klasik ama...
———Saatler sonra her zaman buluştuğumuz ormanda ki alana varmıştım ve Derek'i göremedim. Buralarda bir yerlerde olduğunu bildiğim için gözlerimi kapatıp seslere odaklandım. Ağaçların dallarının birbirine çarpması, rüzgarın uğultusu, birkaç kuşun neşeli cıvıldamasının yanında kulaklarıma bir ses daha iliştiğinde kendimi birkaç adım arkaya atarak az önce olduğum yere düşen adama bir tekme savurdum. Karnına gelmişti fakat herhangi bir tepki vermeden dönüştü. Bende dönüştüğümde onun hırıltısıyla benimki birbirine karışıyordu.
İlk hamle ondan geldi. Üzerime atlayıp belimden tutmak ve beni yere kapaklamak istedi ama belimden tuttuğunda bende onu belinden tutup kendimi arkaya attım ve düşmesini sağladım. Benimle konuşmuyordu ve böylelikle daha da sinirlenmemi sağlayarak kendi aleyhine çeviriyordu bu kavgayı.
Tekrar üzerime gelerek pençesini boynuma sürttü. Her zamanki yanma hissi bedenimi kaplarken bir çelme taktım ve yere düştüğünde üzerine yatarak bacağımı boynuna dolayıp nefesini kestim.
"Pes et" diye mırıldandım ama o kendini beğenmiş bir ifadeyle tırnağının birini usulca ayak bileğimde gezdirdi. Buna karşılık boğazını biraz daha sıktım ve altımda olan kolunu tek elimle tutarak büktüm. Ondan acı bir inleme çıktığında gülümsedim fakat bileğimde hissettiğim sıcaklıkla bu çok uzun sürmedi.
"Kendini geliştirmene sevindim" dedi suratı kıpkırmızı olurken. Hala eli bacağımdaydı ve bir şeyler olacağını hissedebiliyordum.
Bir anda üzerime çıktığında şaşkınca ona baktım. Onun her yerini sıkıca tutmuştum!
"Sen...Nasıl?"
"Bacaklar destek alınası en iyi yerdir. Belki kollardan sonra..."
Derek suratıma acımadan bir yumruk attı ve ben inlediğimde tekrarladı. Beş kere bana yumruk attığında nefes nefese kalmış bir şekilde onu üzerimden atmayı başardım ve ayağa kalkarak ağzımda birikmiş kanı yere tükürdüm.
Madem acımak yoktu. O zaman acımazdım.
Hızla üzerine atlayacak gibi bir hareket yapıp ayaklarımla yanında ki ağaçtan destek alarak kendimi çaprazladım ve suratına, boynuna, koluna birer pençe darbesi bırakarak onu bir şekilde tekrardan yere düşürdüm. O güzel suratını dağıtmak istermişçesine bir yumruk attım ve hemen ardından bir daha, bir daha, bir daha... Hep aynı yere vurduğum İçin vurduğum yer kızarmış, yer yer kan toplamıştı ama iyileşmeye başlamıştı bile. Üzerinde ki kırmızı tişörte tam göğüs hizasından başlayarak bir çizik attım ve tişörtü yırtarak vücudunun gözler önüne serilmesine izin verdim. Bana karşılık vermiyordu. Sanki ne kadar ileri gideceğimi ölçüyordu ama benim gözüm dönmüştü. Onun benden hoşlanmaması haksızlıktı.
Vücudunda ki garip morarıklıklara bakarken beni altına alarak kasıklarımın üzerine oturdu. "Hayır Derek!" Diye mırıldandım fakat ellerimi başımın üzerine sabitlemiş, başını benimkiyle aynı hizaya getirmişti. "Lütfen" diye mırıldandım tekrardan, biz dövüşecektik ama bu adam onu öpmem için açık davet veriyordu. Her şeyi biliyordu oysa...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Sular
FanfictionAnnesini ve babasını kaybeden Mieczlaw, yaşama sebebi Lydia Martin'i elinin tersiyle itecek ve kendisini cidden sevebilecek herhangi biri istiyordu. Onun çok karanlık olduğunu biliyordu. Uzun bir yolculuk olacak... Peki siz bu yolculukta Mieczlaw'ın...