Karmaşık bir düzene yetişmek zordu. Yaşamak için sürekli koşturup durmak ve bu tempoya ayak uyduramamak.
Başka bir şey ise, belli kalıplarla yaşamak ve dışarısına adım attığında gelen yargılayıcı bakışların iğrençliğiydi.
Yaşamım boyunca kendimi sınırlandırmamış ve herkesin eşit olduğunu yediğim hakaretlere rağmen kahkaha ata ata duyurmuştum. Tabii dışarıya belli etmeyi geçtim aileme ve arkadaşlarıma bile belli etmediğim bir iç dünyam vardı.
Acı ve hüzün dolu. Bir o kadar da bana kattığı fark yüzünden tanrıya gücenmişlik.
21. Yüzyılda yaşayan biz kurt sürüsü, eski yaşantılarımızdan kopmuş ve şehir hayatına fazlası ile adapte olmuştuk.
Bu durumdan elbette memnundum. Sonuçta ormanda yaşayıp avlanmaktansa şehir çok daha iyiydi. Yinede tüm şehirdeki omegaların gözleri maviyken benimkinin kahverengi olması büyük zorluklar doğuruyordu.
Veya güzel feromonlarım olsa bile fazlası ile sönük kalması bir problemdi.
Garip bakışlar, asla ilk tercih edilen olamamak ve dışlanmışlık.
Tabii 20 yıldır aynı dünyada yaşayınca zaman denilen illet sayesinde alışıyorduk, alışmak zorunda kalıyorduk.
Sıradanlığım bir parçam oluyor ve anksiyetem kapımı çalmadığı zamanlarda pek dert olmuyordu.
Fakat anksiyetem hemen yanı başımdaysa yaşadığım tüm kaygıların yanında kendimden nefret etmeye başlıyordum. İlk başlarda ağır duygu yoğunluğum yüzünden fazlasıyla kriz geçirmiştim.
Son zamanlarda ise kalmayan gücüm yüzünden herhangi bir depresif hale gireceğimi hissedince iğrenç espiri yeteneği olan bir amcaya dönüşmeye başlamıştım.
Kendi kendime saçma sapan espiriler yapıp yine kendimi güldürmeye odaklanıyordum. Kısacası kendim çalıp kendim oynuyordum.
Tamam acınası gözüktüğümün farkındayım ama işe yarıyordu. Düşüncelerimin yönü değişiyor ve kendime söverken buluyordum.
Şimdi ise kafeteryada oturmuş gelen muhabbet sesleri arasında kitap okumaya çalışıyordum. Dışarısı fazlası ile yağmurlu olduğundan burada dinmesini bekliyorduk ve sınıflar okul çıkışı olduğu için temizleniyordu.
Hepimiz ise maalesef burada birikmiştik.
Asıl iğrenç olanı fazla sesin yanında birbirine karışan feromon kokularının bir yerden sonra başımı fazlası ile ağrıtmasıydı.
Sırf bu yüzden bakışlarımı kitaptan çekmiş ve kafamı iki elimin arasına alarak yüzümü buruşturmuştum.
O şekilde durduğum sürenin ardından kurdumun sesini duydum. Neredeyse hiç iletişime geçmezdi benimle, şimdi sesini o kadar gürültünün arasında zorla işitebildiğimde istemsizce rahatlamıştım.
Kurdum her ne kadar konuşkan olmasada benimle konuştuğu zamanlar fazlası ile rahatlıyordum.
"Tuvalete veya başka bir yere gidebilir miyiz? Biraz daha burada kalırsak yorgunluktan bayılacağız."
Haklıydı.
Elbette diğer kurtlardan tek farkım kokum veya gözüm değildi. Zayıf bünyemde işin içindeydi. Aldığım ilaçlar yüzünden böyle olduğuma kendimi inandırmak istesemde eski yaşantımda da bu şekilde olmam suçu kendimden atmama pek yardımcı olmuyordu.
Hızlı yorulur, aldığım herhangi fiziksel iz diğerlerine göre fazla bir süre benimle birlikte takılırdı.
İş böyle olunca elimden gelen tek şey kurdumun dediği gibi buradan tüğmekti.
Topladığım çantam ve kalabalığa rağmen hızlı tuttuğum adımlarım ile en yakın tuvalete ilerlemiştim.
Şansıma diğer yerler gibi dolu değildi ve sadece bir kişi vardı.
Benimle aynı boylarda, biraz daha yapılı bir alfaydı. Fakat ilgimi çeken şey uzun saçlarını bağlayıp önden bir iki tutam bırakmasıydı. Bir alfaya göre fazla güzel ve hoş gözüküyordu.
Arkasında aynaya yansıyan yüzünü ne kadar izledim bilmiyorum fakat biraz zamanın ardından kokumu nihayet alabilmiş olmalı ki bakışları sakinlikle bana döndü.
Beni görür görmez fark ettiği göz rengim ile kesinlikle hayranlıkla gözlerini sonuna kadar açmıştı.
Ve bu fazlasıyla... Değerli hissettirmişti.
Görür görmez gözüme büyük bir ilgi ile bakan ilk kişiydi veya sorgulamayan.
O yüzden minik bir tebessümün ardından yanında duran lavaboya ilerlemiştim.
Ses çıkartmadan durmuş ve bu sefer o beni izlemeye başlamıştı.
Garip bir ortamdı, yinede beni rahatsız etmediği çok açıktı.