Bölüm 4

41 6 1
                                    

Bir kez daha çal komutunu verdiğim inci sustuğunda içimden bir ses artık onu bırakabilirsin dese de bir türlü avucumu açıp incinin özgür kalmasına izin veresim gelmiyordu. Başımı çevirip havda asılı duran incilerime baktım. İçlerinde taşıdıkları seslere, hepsine baktım. Ardından elimdeki inciye, bedenim yatar pozisyonda havada süzülmeye başlamadan önce kendime bunun son olacağını söyleyerek bir kez daha çal komutunu verdim.

Son değildi. Son bir türlü gelmiyordu. Aynı ses incisi o gün defalarca olduğu gibi bugün de aradan bir hafta üç gün geçmiş olmasına rağmen tekrar ama tekrar çalmaya devam ediyordu. Bu sesten bıkamıyordum. Bir kahkaha sesi nasıl içine onlarca duyguyu gizleyebilmiş olabilirdi? Bana nasıl her dinleyişimde farklı bir giz verebilir, canımın içinde dokunduğu o yeri bu denli sızlatabilirdi? Bir kahkaha sesi nasıl ateş gibi ısıtabilir, yağmur gibi üzerime yağıp beni ıslatabilir, iyileştirdiğini hissettiğim yaramı nasıl tekrar tekrar deşebilirdi?

Milyonlarca yıl yaşamıştım. Bunu sürekli belirtiyordum çünkü ben gerçekten milyonlarca yıl yaşamıştım. En azından, nefes almak ve ses toplamak yaşamak anlamına geliyorsa ben bunu gerçekten milyonlarca yıl yapmıştım. Sadece bu, bu artık yaşamak demekmiş gibi gelmiyordu. Son bir milyon yıldır olduğu gibi yaşamak bu demekmiş gibi gelmiyordu. Günler birbirinden ne kadar farklıysa bir o kadar da aynıydı. Bunu en iyi nasıl açıklayabilirdim? Bir iskeleti varsa eğer günlerin ve geçen zamanın, bir iskeletin yapısındaki kemiklerin ne kadar aynıysa onu saran et yığını ne kadar farklı olursa olsun temelde aynıydı. Tüm bu monotonluğun içinde insanoğluna dair en çok sorguladığım şeyin ölüm olması belki de bu sebeptendi. Yaşadığımı hissetmiyordum ve ölmek bir bilinmeyen olarak cazip görünümünün yanında benim çıkış biletime çok benziyordu. Hiçliğimden çıkış biletime çok benziyor ve aslında benim için herhangi bir boyutta bulunmuyordu.

Sessizlik ne demekti? Bunu benim dışımda kim en iyi şekilde cevaplayabilirdi? Hiç kimse. Bu bir kibirlenme değildi. Bu, kibirli bir adam olacak olsaydım bile bilmekle kemiklerime kadar titremek dışında asla başka bir şey yapamayacağım bir şeydi. Bu bilgiyle birilerine karşı üstünlük sağlamaya çalışmak? Asla yapamazdım. Benim dışımda kimse sessizliği bilmiyordu çünkü gerçek bir sessizliğin içinde hiçbir zaman yaşamamışlardı. Camın açık bir şekilde odanda tek başına kalsan dünyada, uzaklardaki milyonlarca otobanın birleştirerek oluşturduğu agresif bir uğultu odana dolardı.  Burada bahsettiğim kalabalık bir caddenin üzerindeki bir evden, onun herhangi bir odasından ya da sıradan bir sokağın, herhangi bir evinin herhangi bir odası değildi. Benim bahsettiğim bu bariz gürültülü olacak yerlerden uzakta, belki de iki katlı pembe panjurlu o evdi. 'Nereden biliyorsun en az birkaç km ötesinde herhangi bir yol olduğunu?' diye soracak olsalardı belki buna karşı herhangi bir savunmam olamayabilirdi. Ama dediğim gibi, olamayabilirdi. Şu yüzyılda her yer birbirine yüzlerce yolla bağlıydı ve aslında tüm bu yollar, uzayıp giden tüm bu yollar, birbirinden hızla uzaklaşan insanoğlunu bir türlü birbirine bağlamaya yetmiyordu. Kaldı ki bu benim sorunum değildi. Evet, benim sorunum değildi. Çünkü ben bir koleksiyoncuydum. İnsan değil. Beni ancak ben ilgilendirebiliyordum ve milyonlarca yıldır tek bir işim gücüm olduğu halde de bunun üstesinden gelememiş olmam, bu konularda ne kadar iyi olduğumu kesinlikle kanıtlar nitelikteydi.

Sessizlik. Gerçek sessizlik. Belki de kutupları örnek vermeliydim. Orada yol az değil mi? Yollar az ama soğuk suyun etkisiyle yavaşça hareket eden o koca koca buzulların sesi... bu geçiştirilebilir şey miydi? Dinlenilse, dikkatle dinlenilse insan bunu duyabilirdi. Uzayda , uzayda bile bir ses vardı. Gezegenlerin ve yıldızların sakin mırıltıları vardı. Durup dinleyenler için, dinlemesini bilenler için , insanların boyutu seslerden ibaretti.

Benim hiçliğimde ise bu yoktu.

Benim hiçliğim neydi? Boşluktu. Uzayın; tüm gezegenlerinden , yıldızlarından ve meteorlarından geride hiçbir şey kalmayacak şekilde temizlenmiş haliydi. Burası bembeyazdı ve beyaz her rengi taşırdı. Burası bembeyazdı ama aynı zamanda mavi, pembe ve mordu. Burada benim dışımda bir canlı yoktu, boşluk vardı ve burada sessizliğin içine sakladığım sesler vardı. Ses incilerinde saklanan sesler vardı ama hiçliğim ben 'çal ' demesem herhangi birine, daimi bir sessizliğe sahipti. Bu bir ironiydi. Benim yazgımın ironisi. Sessizliğin içindeki sesler ve buna rağmen, bir başka da eşi benzeri olmayan bir sessizlik...

SesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin