Bölüm 7 - son bölüm-

49 5 5
                                    


Bu zamana kadar yaşadığım en saçma an bu olamazdı. Hayır, çok daha saçmalarını illaki yaşamış olmalıydım.  Bu içinde bulunduğum an kesinlikle en saçması değildi fakat bu meleğin ağzından dökülenler kulaklarına ulaşıyor muydu?

"Siz iki melek sadece saçmalamaya geldiyseniz lütfen gider misiniz?"

Sözcüklerinin harareti hala daha burnundan alıp verdiği gürültülü soluklara sebep olurken   Haoxuan, dediklerimin ardından alaycı bir sırıtışı yüzüne yerleştirdi. Bana bakan gözlerinde  öyle sert imalar vardı ki bu içimi titretiyordu. Fakat ne bu imaların ne olduğunu tam manasıyla kavrayabiliyordum ne de  aşık olduğumu iddia etmesinin sebebini...
Benimle ilk defa karşılaşmış bir melek nasıl olurdu da aşık olduğumu söyleyebilirdi? Bu anlamsızdı. Onlarla ilgili şaşıramayacağım şeyler vardı. Bir melek hatta daha doğrusu iki melek birdenbire hiçliğimde beliriverse buna büyük bir şaşkınlıkla karşılık vermezdim. Benim hakkımda benden daha çok şey bilseler yine şaşırmazdım. Tanrı'nın melekleriydi onlar ve emindim ki benden daha çok bilgilendiriliyorlardı. Fakat aşık olduğumu benim bile bilmeyip onların biliyor olması... Gerçi Tanrı yaratıcıydı. Yarattığının içini dışını bilirdi. Kalbimdekini de bilirdi fakat ben niye bilmiyordum?

Düşünmek sessiz bir kabullenişe sokarken beni Haoxuan'ın söylemine karşı, acıyla tebessüm etmekten kendimi alamadım. Aşık olduğumu nasıl bilebilirdim öyle değil mi? İnsan daha önce hiç tatmadığı bir şeyi nereden bilecekti ki?

Fakat burada yine de kafamı karıştıran bir başka  önemli nokta vardı. Artık, melekler biliyor ben nasıl bilmem faslını falan geçmiştim de...
ben nasıl aşık olabilmeyi başarmıştım? Kime, ne zaman ve nasıl?

"Jiyang senden daha hızlı kabullendi aşık olduğunu bence, gerçi burada biraz da önemli olan bir erkeğe aşık olduğunu kabullenmesi. Onda da senden hızlı davranabilir mi sence?"

Haoxuan'ın bunu söylerkenki sesi sertti ve alaycıydı. Onu tanıdığım şu kısacık zaman dilimi boyunca olduğu en normal halindeydi yani fakat, o an, o an gözlerinde başka bir şey de vardı.  Buraya geldiği andan beri hiç olmayan bir şey.

İnsanların arasında milyonlarca yıl dolaşıp durmamın ufak artıları vardı. Bakışlarda saklanan kederi ve çaresizliği, belki de bu iki duyguyu ben de içimde hep taşıdığım için, rahatlıkla fark edebilirdim.  Haoxuan'ın Jiyang'a bakarken gözlerinde sakladığını gördüğüm bu iki duygu ise beni o an  gün boyunca yaşananlar arasında açık ara farkla en çok şaşırtan şey olmuştu.

Haoxuan'ın tarzı insana sanki o hep güçlüymüş, yıkılmazmış gibi bir imaj yaratıyordu. Bunu böyle düşünmek yanlıştı fakat bilinçaltına yerleşmiş kimi kalıpları kırmak bazen zordu. Kendiliğinden oluşuveriyorlardı ve sen engelleyemiyordun. Çaresizlik asla Haoxuan'a uğramazmış gibi bir algı oluşmuştu bende de. Sadece kısacık bir sürede oluşan bu önyargı, oluştuğunu tam da yıkıldığı anda fark ettiğim bu önyargı, o acı çekmez diyordu. Fakat sertliğin ve alaycılığın ardında gizlenen acı oradaydı. Bakarken görülmüyordu.

Bu garipti ve garip hissettirdi beni. Acıyı yaşamak ayrı bir şeydi ama onu bir başkası yaşarken görmek... bu çok daha başkaydı. Hiç tahmin etmediğin birinde görmek çok, çok farklıydı.

Jiyang'ın da ne düşündüğünü, tepkisini merak ettim ve bakışlarımı kara kanatlı meleğe çevirdim. Jiyang'da Haoxuan'ın aksine yüzüne yerleşmiş bir keder vardı. Zayıf yapısıyla acınası görünüyor, bakanları üzecek kadar aşağı bükülmüş dudakları insanın içini sızlatıyordu.

Bu iki meleğin bir takım 'özel' meseleleri olduğunu anlamıştım zaten fakat, burada beni  kendi sorunlarımdan çekip alan şey  ortak çaresizliklerine yaklaşımlarıydı. Haoxuan çaresizliği reddediyor, reddetmesi hiç bir işe yaramıyor ve sadece onu öfkeyle dolduruyordu. Jiyang ise çoktan çaresizliğini kabullenmişti ve onu yok saymaya çalışıyordu.
Her şekilde acı vardı. Kabullenmek veya kabullenmemek... bu ikisi arasında fark yoktu.
Benden durumumu kabullenip bununla yaşayabileceğimi iddia eden Haoxuan Jiyang'ın yaptığı ve yapmasından nefret ettiği şeyi bana öneriyordu.
Bana mutlu anlar yaratabilmeyi vaat ediyordu. Peki Jiyang  bunu seçerek mutlu anlar yaratabiliyor muydu  kendine?

SesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin