...
'Evet haklısın ben dedim zaten ona taksiye binip babana git diye!'
'O zaman el kadar çocuğun gece vakti dışarlarda ne işi var? Sahip çık çocuğa, sahip!'
'Benim çocuğum mu? Git o zaman buradan git!'
Ve birkaç ayak sesleri, kapının kapanması, sonra tekrar açılması. Beyaz önlük giymiş bir adamın içeri girmesi, bir reçete vermesi, kapının kapanması, annemin yanıma gelmesi, hıçkırıklar, koluma damlayan göz yaşları... Neler olduğunu anlayamadan annem bana sarıldı. Bir nedenle beni avutmaya çalışıyordu, ama ben sadece sakinleştiricinin etkisiyle mayışmış gözlerimi açmaya çalışıyordum. Doğrulmaya çalıştım, yapamadım. Tekrar denedim, yine olmadı. Ayaklarıma baktım, bakamadım, ağlamaya başladım. Yoktu, ayaklarım yoktu! Bağırmaya başladım, çığlık attım, tekrar kapı açıldı. İğne yapacaklarını anladım ve kollarımı arkaya çektim. Ama güçsüzdüm, yine gözlerim kapandı.
Tekrar gözümü açtığımda tekerlekli sandalyede oturuyordum. Olmayan ayaklarımın üstünde battaniye örtülüydü. Sakinlemiştim, bir yandan da babamı arıyordum gözlerimle. Kızgındım ona ama bu kadar da namussuz değildir. Annem geldi ve bir ölüymüş gibi sandalyeyi sürdü. Konuşmak istemiyordu çünkü konuşursa sesi titreyip tekrar ağlamaya başlayacaktı. O da eliyle 1 dakika anlamında işaret parmağını kaldırdı. Doktorun yanına gidip yalvarıyormuşçasına bir şeyler söyledi. Doktor da kafasını hayır manasında sallıyor, özür diliyordu. Annem geri geldi. Tekrar sürmeye devam etti, arabaya bindik, yani beni bindirdi. 2 dakika sonra, sesimin titrememesi için uğraşırken 'Özür dilerim anne.' dedim. Bir sessizlik oldu. Annem
'Niye bana söylemedin? Ben seni istediğin zaman babana götürebilirim, beni tanıyorsun. Benle yaşamak istemiyorsan da olur, sadece sen mutlu ol.'
'Hayır anne, onca şeyden sonra neden onla yaşamak isteyeyim ki? Sen benim her şeyimsin anne... Dün çok kızgındım ve dayanamadım...
'Dün mü?' dedi ve güldü. '6 gündür hastanedeyiz!'