Söğüt ağacının dallarının arasından bir kadına bakıyorum. Burada, eğimli bir tepenin zirvesinde otururken, ellerimi çeneme dayadığımda çok uzakta görünüyor.
Dalların arasından esen bir rüzgar patlıyor ve saçlarım çılgın bir siyahlık içinde yüzümde uçuşuyor. Kenara ittiğimde kadının artık orada olmadığını görüyorum.
Sağ omzumun üzerinden bakıyorum. Yüzünün üst yarısını kapatan altın bir maske takmış, çini gibi solgun bir adam orada duruyor. Ağzına ve ellerine her zamanki gibi kalın ve siyah bir şey bulaşmış ve derin bir iç çekiyor.
"Ne zaman izlemeyi bırakacaksın?"
"Ne zaman bırakabilirim?" Sağ elim tepenin çimenlerinden çıkmış bir papatyayla tembel tembel oynarken, sessizce cevap verdim.
Adam ilk başta sessiz kalıyor ve sadece gri, solmuş manzaraya bakıyor. Sonunda duygusuz bir sesle, "Hatırladığın zaman" diyor.
Aşağıya bakmasam da suyun tekrar yaklaştığını hissedebiliyorum. Kararmış söğütün yanından yumuşak bir gelgit gibi adamın ayaklarının etrafından akıyor ve kıyafetlerimin ve ayakkabılarımın ıslandığını hissedebiliyorum.
Çaresizce tepeden aşağıya, kadına tekrar bakmak istiyorum, ama orada değil ve su şimdi daha hızlı birikiyor. Bundan sonra ne olacağını biliyorum. Büyük bir gelgit dalgası üzerimden patlayıp baktığım sahneyi paramparça ederken bir refleks gibi irkilerek kendimi buna hazırladım.
Etrafımdaki basınç artarken ve saçlarım yüzümde kamçılanırken gözlerimi kapadım ve nefesimi tuttum.
Sessizlik.
x
Derin bir uykudan sonra uyanmak gibi.Hâlâ söğüt ağacının altında aynı pozisyonda doğrulurken inliyorum. Yer kuru ve adam sessizce yanımda duruyor. Aşağıya bakınca, manzara her seferinde olduğu gibi yine kendini onarmış gibi görünüyor. Söğüt ağacı tekrar dik, çarpan dalgadan zarar görmemiş ve narin kuşlar üstümüzdeki gökyüzünü çevreliyor.
Bu yerin döngüye sıkışmış bir bant gibi kendini tekrar etmeye mahkûm olduğunu hissediyorum ve adama dönüp, "Bu daha kaç kez olacak? Ne zaman duracak?" diyorum.
"Hatırladığın zaman" diye yanıtlıyor ve önümüze çıkan sahneye dönüyor.
Her zaman olduğu gibi önümüzde camdan bir bina yükseliyor ve sivri takım elbiseli kadın kapının yanında meslektaşlarıyla dikkatle konuşuyor.
Parmaklarımı bu sefer başka yöne bakmamaya kararlı bir şekilde solmuş çimenlere batırdım. Gözlerim kırpmamaktan yanıyor. Her zamanki gibi olacak, biliyordum. Rüzgar gelirdi, sonra su ve kadın kaybolurdu.
"Hoşçakal o zaman" diyor kadın arkadaşlarına. Sesi bana kalın bir camdan geliyormuş gibi kısıktı.
Ama sonra dallar rüzgarın kargaşasında patlıyor ve su hızla ellerimin üzerinden akıyor. Kendime başka yöne bakmamamı, her şeye rağmen izlemeye devam etmemi söylüyorum. Su şimdi adamın dizlerine kadar ve neredeyse çenemin üzerinde. Ama uzağa bakmam. Kadının kapıya ulaşmasını izliyorum ve -
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember (TÜRKÇE)
Short StoryBir tepenin üzerinde oturan genç bir adam ve bir kadın, aynı sahneyi gözlerinin önünde tekrar tekrar seyretmeye mahkumdur. Ne kadar süreliğine? Ta ki onlar hatırlayana kadar. @arcticstars