Rüzgar gülü.

14 1 0
                                    


Tüm düşlerimin ötesinde, ufak bir kulübede yaşantısını sürdüden bir hayalim vardı benim. Hiç ona ulaşamayacağımı bilsem dahi o kulübeyi izlemekten sakınmıyor, düşlerimde savrulma riskini göze almadan seviyordum. Belki de olmayacak bir hayalin esiriyimdir ben, ben ve bu bedenim.

Gözlerine dahi beş saniyeden fazla bakamadığım adam şimdi her zamankinden farklı olarak bedeni ile karşımda dikiliyor, bir şeyler söylüyordu. Anlamasam dahi, sesi doluyordu kulaklarıma ve sesi, her şeyi anlamsız kılacak derecede güzel bir tona sahipti bu yabancı adamın. Yabancı dedim, herkesten çok yakın hissettiğim fakat hakkında hiçbir şey bilmediğim biri, neydi hakikaten benim için? Bir yabancı mıydı, ruhumun bir parçası mıydı? İkinci sorumu büyük bir utançla sormuş olacağım, ben esir ruhuma dahil olabileceğini düşünmüyorum. Ben, ben ve benim gibiler; bizler daima bu kargaşa ile tek başımıza mücadele edeceğiz.

"Sana güzel bir dille uyarımı yaptığımı sanıyordum, Jeon. " dedi, o sesi duyduğum an başımın belada olduğunu anlamam yalnızca iki saniyemi aldı. "Ne yapacağım ben seninle?" Diyerek devam etti cümlesine, çoktan ofisime kadar gelmiş, iki eliyle de omzundan sertçe tutmuştu bedenimi. Öyle düşünceler içerisindeydim ki ben bu tüm olanlara karşı adeta sağır, dilsiz birisi gibi tepki vermiştim. Çok geçmeden omzumu sıkıca tuttuğu elleri ile bedenimi serbest bırakarak soluklanmama müsaade etmişti ve şimdi de o karşımdaki deri koltuğa taht kurmuştu. Benim aksime çok daha fazla özgüvene sahipti o, Kim Taehyung, benim yabancım.

Onun karşısında nasıl oturduğum hakkında hiçbir fikrim olmasa dahi, ona bakarak aramızdaki dudak uçuklatıcı farkı görebiliyordum. O siyah ve beyaz renklerini barındırırken, ben bir ressamın ardında bıraktığı karman çorman renk paletinden farksızdım. Fakat şöyle bir gerçek vardı ki; ister o mıknatısın kuzeye yönelen ucundaki n kutbu olsun, ister ben o mıknatısın diğer ucuna yönelen s kutbu olayım. Biz daima birbirine itilen iki ruh olarak yaşantılarımıza devam edeceğiz.

Tüm ciddiyeti ile bana aynı cümleleri tekrar söylediğinde ise bu sefer ses tonunun öncekilere nazaran daha tok çıktığını anlıyorum, belli ki ciddileşmenin zamanı. Sanırım bir saat boyunca nereye ait olduğumuzu düşünmek yok Kim.

"Seni ne kadar uyarırsam uyarayım, o burnunun dikine gitmekten başka bir şey bilmiyorsun. Söylesene Jeongguk, derdin ne senin? Bu şirketin başını belaya soktuğunda nelerle baş etmek zorunda kaldığımı biliyor musun sen?" Yüksek bir ses tonuyla söylediği bu kelimeler karşısında ifadesiz kalmama sebep olacak kadar etkilemişti beni. Öylece alt dudağımı konuşmak adına oynatıyordum, konuşamasam da yüzümdeki utanç okunur gibiydi, tekrar baktı bana ve dudaklarını birbirine bastırdı. Deri koltuktan kalktığında çıkan sesle hissettim, bana yaklaşıyordu.

"Şu yüz ifaden, Jeon..Bana daima suçsuzmuşsun gibi hissettiriyor. " ince parmaklarına boynumda bir yer verdiğinde ise ben, bana dokunduğu gerçeğini idrak ederek oturduğum yerde aklımı yitirmeye başladım. "Bu seferlik seni affedeceğim.." gözlerim hızlıca arkamda duran bedeni buldu, nefeslerime bir hız eklenirken kaşlarımı çatmış ve şaşkın bir yüz ifadesi takınmıştım. Fakat cümlesi bitmemişti, bir şey mi isteyecekti?

"Fakat; ufak bir şartla. "

Tanrım, isteyeceği şey hakkında en ufak bir fikrim bile yokken bunu kabul etmek aptallık değil miydi? Ya yapamayacağım bir şey isteyecekse ve ben işimi kaybedeceksem? Buna ihtimal vermek yerine sadece kabul etmeliyim belki de.

Başımı olur dercesine salladığımda gülümsedi, bu gülümse ötekilere benzemiyordu, kirliydi.

"Bu geceyi benimle geçir, bildiğim güzel bir restoran var. "

İçime serin bir su serpildiğinde kasılmış bedenimi serbest bırakarak tebessüm etmiş, arkamı yaslanmıştım. O ise parmaklarını bir kez daha saç tutamlarımda gezdirerek masaya kağıda yazmış olduğu bir adres ve telefon numarası bırakarak ayrılmıştı ufak odadan. Kim, numarasını kimseye vermezdi ve az önce bu kağıtta yazan numaranın ona ait olma olasılığı bile bana farklı olduğumu düşündürmeye başlamıştı. Akşam olacakları düşündükçe karşımda duran eşyalar gözümün önünde dans ediyordu, sanırım tüm bu heyecan verici hisler aklımı yitirmeme sebep oluyordu.
O burada olmasa dahi elimdeki ufak kağıt parçasına bakarak fısıldadım, kim bilir? Belki de ruhu duyardı.

"Şimdiden gözlerine bakmak için can atıyorum, sevgili Kim Taehyung."

Puzzle Piece. | TK'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin