he and his darkness

59 17 1
                                    

Yakarış.

'Bon Iver- Roslyn'

Öfke her zaman kanunun dışında gelirdi bana, kanun dışında bir hareket olmalıydı. İnsanlar severken öldürmezdi, severken kanatmazlardı. Ağlarken kırılırlardı. Öfke beslerdi katilleri.

Katilimi bir haftadır görmüyordum. Ona soracaklarım vardı hâlbuki, beni neden diğerlerden daha çok karanlıkta bıraktığını merak ediyordum.

Gözleri karanlıktı, parlamıyordu.

Ölü bir ruhun daveti vardı üzerinde.

Yedi gün boyunca okula gelip giden bedenim gözlerime karşı bir nefret besliyordu. Gelmediği hergün irislerim sırasında gezinmişti, öfkeyi arıyordum. Taze bir öfkenin esiri olmuştum birkaç günde.

Kendini gizlemiyordu bana göre, bu özeldi. Nefretle baksa bile salttı, temizdi. Katilim olmasını sadece gözlerine bakarken dilemiştim. Rüyalarımı meşgul etmeye utanmıyordu.

Yanıma oturup öfkeyi temizlediği gözlerini üzerime diktiği sırada düşünce alemimin bir oyunu sanmıştım bunu, fakat o buradaydı. Düşüncelerime karşın canlı bir şekilde karşımdaydı, solgun dudaklarından dökülen tek bir kelimeyle beni uyandırmıştı.

Dudaklarının dudaklarıma temas etmesine bile gerek kalmamıştı bunun için, uzaktan kelimelerle yapmıştı. Gözlere tapan, orada biriktiren biri olarak bunu kendime ihanet kabul etmekten alamamıştım benliğimi.

"Selam,"

Saçlarını arkadan salaş bir şekilde toplamıştı. Önden iki saç teli inatla düşmüştü beyaz teninin üstüne. Gri renklerde bir tişörtle siyah ceketini giyinmişti. Boynundaki zincirler adeta parlıyordu. Hep siyah mı giyerdi bilmek isterdim, ruhu da, gözleri de giyinişine ışık mıydı? Yol gösterici olarak bunları mı kullanıyordu...

"Taehyungdu, değil mi?"

"Selam." Öğretmenin derste olmasını umursamadan biriyle konuşmanın rahatlığı yoktu üstümde. Bu kişi Jungkook olduğu için belki de ufaktan gergindim, ilk defa böyle hissettiğimden gerginliğimi fark eder miydi acaba? Gizleyebiliyor muydum iyice hislerimi? "Ve evet, Taehyung."

Gülümsemişti, dudaklarının rengi bu kadar solukken ne yapmak istediğini anlayamamıştım. Sahici bir gülüş müydü onunki? Ağlarken görmek istemiştim, çözümlemek için.

Sadece çözümlemek adına.

"İlk gün sana selam veremediğim için kusura bakma, Taehyung. Kafam bu aralar karışık." Anladığımı belirtircesine kafamı sağladığımda izin vermemişti dersle ilgilenmeme.

Önüme dönüp dönmemek arasında verdiğim savaşın kazananı karşımdaydı. Farklı bir konuya geçmişti, ayak uydurmak kalmıştı geriye.

"Grunge seviyorsun galiba? Yeonjun da senin gibi giyiniyor."

Yeonjun?

Baekhyun'un isimlerle kişilikleri yüklediği dört beden zihnimi birkaç saniyeliğine meşgul ederken kimden bahsettiğini anlamıştım. Yemekhanede görmüştüm onu da, Jungkook'un yanındaydı. Soğuk vücuduna nüfus etmiyordu sanki; beyaz, üstünde yırtıkların bulunduğu bir cropla karnındaki pierciengi gözleri önüne sermişti.

"Bana göre daha feminen birisi gibi, benzediğimiz konusunda emin misin?" dediklerime gülerken kafasını olumlu anlamda sallamış, başını sağ omuzuna doğru yatırırken gözlerimden gözlerini ayırmamıştı. O, bana bakarken çekmemiştim irislerimi. Nasıl başka bir yana bakabilirdim zaten?

"Kesinlikle." demişti, gülümserken yanağındaki yara izinin ufak da olsa belirginleştiğini görmüştüm. "Kesinlikle, benziyor."

Yara izi olmak istiyordum, katilime zarar verecek kadar cesaretli olan birinin bıraktığı yara izi olmak istiyordum. Sonrasında ağlamışsa onunla dinlenirdim, göz yaşları tam üstüme nüfus ederken en güzel duşumu alırdım koruması altında.

twilight innocence Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin