we can't be friends

42 16 0
                                    

Kırgınım zira...

'Promise'

Gece gördüğüm rüyanın etkisiyle ağrıyan başım yüzünden aşağı kattan kendime ağrı kesici alarak yukarıya çıkmış, uykumu iyice kaçırmıştım. Pencereden gelen soğukluk ile oraya gittiğimde ise kapatmadan son kez dışarıyı kontrol etme ihtiyacıyla yanıp kavruluyordum. Verendanın ışığı sayesinde ormanın bir kısmı ışık alıyordu. Hafiften esen rüzgar ahenkle sallıyordu solmuş yaprakları. En sonunda pencereyi kapatıp gece lambasını açarak komodinin üstündeki kitabın kaldığım yerinden devam ederken bulmuştum kendimi.

Okul saati ne zaman geldi bilmiyordum, şu an gece yarısı olduğum durumun tam tersi olarak gözlerimden uyku akıyordu. İlk dersimiz sınıftan farklı bir ortamda, lavabotuardaydı. Gözlerim neredeyse kapandı kapanacak durumdayken kendimi zor tutuyordum.

"İyi misin?" demişti, bir arkamdan gelen tanıdık ses. Kafamdaki dağınıklık yetmezmiş gibi eliyle daha da karman çorman bir hâle sokmuştu beni. Umursamak istemediğimdendir, kafamı derse vermeye çalışmıştım. Öğretmenin sesi yeni yeni duyulur hâle geliyordu sanki. Uykusuzluk yüzünden kendimi toparlayamıyordum. Jungkook ise inatçıydı, tekrar sesini duyduğumda ne yapacağımı bilememiştim. Dün yaşanan olaylar yüzünden kafam bir hayli düzensiz olmasına rağmen bana yalan söylemesi hayranlığımı zedelemişti. Saflığın üstünde siyah lekeler vardı. Öfkeyle bakan gözlerini tercih edeceğim durumlara iteklemişti beni. Bu sabah da farklıydı, bahçede görmüştüm onu. "Hey, Taehyung?"

Tekerlekleri olan labaratuar sandalyesini biraz daha masaya yaklaştırmam ile ondan uzaklaşmıştım. Konuşmak istediğimi sanmıyordum.

"Bir sorun mu var?" demişti, pes etmek nedir bilmiyordu sanki. Sandalyesinin mermerde çıkarttığı tekerlek sesinden yanıma geleceğini anlamıştım ve tahmin ettiğim gibi tam yanımda durdurmuştu kendini. Masaya beyaz ellerini koyarak yapmıştı bunu. Ellerine gözlerim kaydığında soğuk tenini tekrar hissetmiş gibi olmuş, ürpermiştim.

Dudaklarımın kuruyan kısımlarında dilimi gezdirip elinden gözlerimi almış, gözlerine, kahvelerine bakarken mırıldanmıştım. "Hayır, yok." Tatmin olmadığına emindim, gözlerimin onda ne gibi bir izlenim bıraktığını bilmiyordum. Bilinmezliğe bakıyor olabilirdi şu anda.

"Emin misin, aramız kötü gibi hissettim."

"Önemi olduğunu sanmıyorum." demiştim, direkt olarak yaptığım imayı anlar sansam bile beni şaşırtarak yaptığıyla geri adım atmamıştı.

"Neden?"

"Bilmem, neden?"

Bir cevap beklerken gözlerimi gözlerinden ayırmadan sorduğum soruya karşı kaşlarını çatmıştı. Önümüzdekilerin rahatsız olduğunu sanmıyordum, sessizdik. Öğretmen uyarana kadar en azından öyle düşünüyordum. Kalın bir ses sohbetimizi sert bir şekilde bölmüştü.

"Arka taraf, sessizlik lütfen." Tahminimce sesin nereden geldiğini bilmeyerekten konuşmuştu, arkası dönükken bunu tahmin etmesine şaşırırdım zaten. Gözlerimi Jungkook'tan alıp öğretmene karşı döndükten sonra da birkaç çift gözü üzerimde hissetmiştim.

"Tanrım...yerine geçer misin Jungkook?"

"Bir soru sormuştum." kolunu inat ettiğini belli edercesine masaya, yanağını avuç içine yaslayarak konuşmuştu. Önüme dönmekle dönmemek arasında gidip geliyordum, derslerine önem veren biri olarak uykusuzluğum ve Jungkook üstüme gelmekten çekinmiyorlardı.

"Sadece, bilmiyorum... Kafam karışık galiba."

"Tatmin olmadım."

"Jungkook." Ses tonum uyarı kokarken umursamamaya devam edeceğini biliyordum bir nevi.

twilight innocence Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin