your broken shore

48 16 0
                                    

...kırmayacaktınız, efendim.

'Sleeping At Last- Touch'

Siyah, en sevdiğim renk.

Siyah, Jungkook'a en çok yakıştırdığım şey.

Siyah, Jungkook'un saçları...

Duyguları, gözleri, yansıttığı, yansıtamadığı,

Siyah, Jungkook.

Psikoloji dersinde düşündüğüm her şey siyah, her şey Jungkook. Kafamı delicesine meşgul eden tek beden. Ona kapılmak beni aptal bir aşık hâline getiriyor, bunu durdurmak gibi bir derdim olmaması ne acı böyle. Korkutuyor beni, elimi ayağımı bağlıyor. Gerçekten tuhaftır uzun zamandır beni titretecek kadar berbat, kötü ve karanlık. Aşk bu mu? Karanlık, kötü hislerin birleşimi mi? Öfkeden de beter öyleyse.

Öyleyse öfkeden daha tehlikeli; kanatan, ağlatan, güldüren, korkutan bir duygu.

Bütün duygulara verilecek ad mı aşk? Bana göre siyah.

Bütün duyguların adı siyah.

"Seninle takılmak için dersimi ektim." demişti, kalemi masada, parmaklarının arasında, çevirirken. Simsiyahtı. Siyah saçlarının yanı sıra siyah renklerde bir tişört ile siyah botlarına uygun pantolonu vardı üstünde. Kendine uydurmayı biliyordu, siyah en çok ona uyum sağlıyordu.

"Arkadaş olamayız sanıyordum oysa?"

Yine dersi takmıyorduk, bu gidişle alacağım notların hesabını her şeyi mükemmel isteyen ebeveynlerime vermek zorunda kalacaktım, uzun zaman sonra bu utanç verici bir durumdu doğrusu. Üstüne üstlük psikolojiyi severdim. İnsan psikolojisi beni etkilerdi. Daha etkileyici şeyler bulana kadar en sevdiğim alandı.

"Siktir et, ne dediğimi biliyor muyum sanki?" Elindeki kalemi durdurup geriye yaslandığında gülmüştüm bu hâline, öğretmenimiz altmışlı yaşlarında bir kadındı. Dersi benden çok umursuyor değildi tahtaya bakmamama rağmen.

"Bilmediğine eminim...Dersin neydi?" Kollarımı sıraya koyduktan sonra kafamı üstüne yerleştirip müzik dinlerken aldığımız pozisyonda sormuştum soruyu. Benim için dersini ekmesi, bunu dürüstçe söylemesi kadar hoşuma gitmişti. Dürüstlüğünü bu zamanlarda seviyordum, keşke hep olsaydı. Şu araba olayını bir şekilde öğrenseydim keşke.

"Şeydi...neydi sahi?" Kalemi geriye alarak masada önünü açtığında benim gibi yatırmıştı kafasını sıraya.

"Boştu, değil mi?"

"Boştu." demişti, tekrar dürüst olarak. İkimizi de güldürmüştü, tek güldüğü zamanlar kadar seviyordum bunu yapmasını. Beni güldürüyordu. Başlarda nefretini açarım en fazla diye düşünürken beraber güldüğüm adamdı, Jungkook.

Elini sıranın altından yüzüme doğru getirdiğinde ne yapacağını bilmediğimden gülmeyi kesmiş, onun alnıma düşen saç telimi geriye atarken odaklı gözlerinde gözlerimi gezdirmiştim. Saçımı önümden almasına rağmen elini tutamlarımdan çekmiyordu. Gözlerimi gözlerine indirip gülümsediğinde solgun dudaklarında ağır bir duygu yakalamıştım sanki. Gülümsedim.

Eli benden uzaklaşırken bu anı bozacak bir şey aradım kendimde, biraz daha temas etmek istedim soğuk tenine. Psikoloji dersinde ikinci dokunuşunu yapmadığı için burukluk vardı içimde.

"Jungkook?" demiştim, dayanamaraktan. Gözleri neredeyse kapanacaktı sınıfın yarısı gibi.

"Hm?" Göz kapaklarını tamamen kapattığında hafiften kıpırdayarak mırıldanmıştı yerinde. Kirpikleri gürdü, yeni izlenimim buydu onun hakkında.

Arka cebimden çıkarttığım telefonumla hayatımda ilk defa böyle bir şeyi yapmamın ufaktan heyacanı vardı üstümde. Sıradan kaldırmıştım kafamı. Kulaklığı yerine yerleştirip açmıştım şarkıyı, ona yeni şeyler katmak ben de istiyordum. Şarkılarla duygularımı göstermek, ben konuşmadan tercüman olsunlar istiyordum. Bir kulaklığı sağ kulağıma yerleştirdikten sonra da kafamı tekrar masaya yaslamıştım bir kolumun üstüne. Diğer elim kulaklıkla birlikte Jungkook'un kulağına gitmiş, ona dokunmak için ikinci bahanemle kulaklığı yerleştirmiştim.

Gözlerini açmıştı şarkıyla. Elimi kulağının yanında tutup yanağını belli belirsiz okşadıktan sonra kafamın altına almıştım kolumu.

"Sleeping At Last sever misin?" demiştim onun bana sorduğu gibi. Birkaç gün öncesinin hatrı vardı üstümde. Ona dokunmuş, beraber müzik dinlerken gözlerimizi ayırmamıştık birbirimizden.

"Sevdim." dediğinde gözlerindeki yoğunluğun tarifi yoktu bende, yemin ederim yoktu. Daha şarkının melodisi vardı, sevmişti. Onda gördüğüm duyguları tarif edebilirdim, bir şeylere yorabilirdim fakat bu, bu farklıydı. Şarkıyı dinlerken irisleri titriyordu sanki.

"Touch." şarkının adını bahşettiğimde bir süre sessizlikle bekledi. Ve,

"Where my heart restarts, as my life replays?" dedi, şarkıdan geçen sözle, yorgun bir ses tonu kullanarak cümleye fazlasıyla kapılmamı sağlamıştı. Korkunç olduğunu söylemiştim, onunla bu durumun içinde olmam korkunçtu. Bu şarkıyı severdim, dinletmezdim. Biriyle birlikte dinlemezdim, sözlerini bir başkasından duyduğumda bir o kadar da sevmezdim eminim. "Bu kısmı ayrıca sevdim."

"Bir anlamı var mı?" Bir anlamı var mı, Jungkook?

"Sanırım." Gözlerini tekrar kapattığında beni ayık bırakmıştı. "Sanırım, var."

Tilkilerim kuyruklarını kendilerine sararken aklımdan uzaklaşmalarını istemiştim, beni meşgul ederlerse anlamıyla yanıp bittiğim şarkının ne anlama geldiğini tekrardan hatırlardım belki. Düzgün düşünme yetkimi kaybetmek istemiyordum, psikoloji dersini böyle bitiremezdim. Gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapattığımda gördüğüm yine oydu.

Jungkook, karanlık.

"Tekrar dinleme şansımız var mı?" Beni karanlıktan çekip aldığında gözlerim hafiften aralık bir haldeydi. Elimi telefonuma götürüp başa almıştım, ne zaman bittiğini bilmiyordum şarkının. Kafamda dönüp duruyordu sözleri. Jungkook'a baktığımda gözlerini açık tutuyordu, eşlik ettim bir süre. Her bittiğinde şarkıyı başa almamı istemesine usanmadan yanıt vermiş, başa sarmak için tek bir tuşa basmak yeterliyken onu duymak adına bu fikri es geçmiştim.

4 dakikada bir benden rica edişi öylesine sarhoş ediyordu ki beni, usanmadan şarkıyı değiştirirken içki şişesinin dibini görmüş gibi oluyordum.

Zil çaldığında gürültüyü duymayıp devam etmiştik buna, o kalkmak istemedikçe aklıma gelmezdi zaten gitmek. Daha iyi yapacağım bir şey yoktu.


'Fall in love in a single touch,
And fall apart when it hurts too much...'

twilight innocence Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin