3. Ender Hazinem

280 42 170
                                    

"Amberin ateşi son bulana dek nefesini tut..."

∞.

Bilinmezlik.

Şu an da bu ela gözlerde gördüğüm tek şey buydu. Sadece gözlerimin içine büyük bir bilinmezlik ile bakıyor tek kelime etmiyordu. Bense onun aksine tüm kararlılığım ile bakıyordum yüzüne. O gün o uçurumda sadece o ve ben vardık. Henüz daha yirmilerinde genç bir kız kayıptı ve telefonu da aynı gün, o uçurumda bulunuyordu. Ben kendimden emindim ama peki ya o?

"Anlamadım?" Dedi irisleri üzerimdeyken. Doğrudan kahve gözlerime bakıyordu.  Kolundan tutup onu benimle beraber kafenin içine doğru sürükledim. Aslında buna sürüklemek diyemezdik çünkü eğer ısrar edip hareket etmiyor olsaydı onu yerinden kıpırdatacak gücüm yoktu. Fakat itiraz etmemişti, onu sürüklememe izin verdi.

Kafenin lokanta bölümüne giden koridorda durdum. Burası dışarıya kıyasla daha sessiz ve sakindi. 

"Seninle ilk karşılaştığımızda sen de o uçurumdaydın, o gün her ne olduysa anlat."

Hızla önüne gelen siyah tutamları geri itti. Endişeli gözükmüyordu, hâlâ onu ilk gördüğüm an gibi ifadesizdi. Sanki bir maske takıyordu ve o maskenin inmesini istemiyordu. Bu tuhaf hissettiriyordu bana, sanki o  maskenin içinde nefes alamıyordu.

"İnan bana durumu açıklayacak cümleler kurmaya başlamadığın sürece söylediklerin bana çok anlamsız geliyor, neden şu an sana hesap vermek zorundayım?"

Derin bir nefes aldım. 

"Kaybolan bir kız var duymuşsundur." Onaylarcasına başını salladı. "Kızın cep telefonunu bizim oradan ayrıldığımız saatlerde uçurumun hemen altında bulmuşlar. Bu sebepten karakola çağırıldım çünkü en az bir haftadır ben dışında uçuruma giren ya da çıkan kimse kameralarda yok. "

İfadesiz yüzü biraz olsun gerilmişti. Kaşları hafif çatılmış, yüzünde yüzeysel bir şaşkınlık vardı. 

"Ama o gün orada sen de vardın. Sen ve ben vardık, ben o telefonu oradan atmadığıma eminim Jungkook. Sense kameralarda dahi yoksun. Bu nasıl oluyor?" 

Jungkook söylediklerimden sonra birkaç saniye duraksadı. Daha sonra büyük bir kararlılık ile gözlerime bakmaya başladı, gözlerini ısrarla benimkilerden ayırmıyordu.  Sonra yine o karakteristik ses tonu ile konuşmaya başladı.

"O kıza ne oldu bilmiyorum ama o gün o uçurumdan aşağıya bir telefon fırlatmadığımdan emin olabilirsin. Sabahın erken saatlerinde ana yolda fazla gürültü çıkarmamak için arka toprak yoldan çıkmıştım tepeye, sanırım bu yüzden kameralar beni görmedi." 

Konuşurken bir an olsun gözlerini gözlerimden ayırmamıştı. Bense tek kelime etmeden sadece onu dinliyordum.

"Gerekirse karakolda ifade veririm. Bir sonra ki sefere, benimle ilgili kafanda soru işaretleri olduğunda daha sabırlı ve kibar olmayı dene."

Ve gitti.

Öylesine tek başıma kalmıştım, kafam karışmıştı. 

"Chae!" Jimin'in telaşlı sesi ile ona döndüm, hemen arkasından Jennie geliyordu. Onlar için de her şey tuhaf olmalıydı. Jennie olayları bildiği için az çok bir şeyler anlasa da durum Jimin için farklıydı. Merak ediyor olmalıydı, okula henüz yeni gelenlerden birine böylesine gerginlik yaratmamın sebebini. 

"Biri bana neler olduğunu anlatsın yoksa şuracıkta keserim bileklerimi, vicdan azabından yanıma gelirsiniz, ona göre."

Jimin'in bu halleri de olmasaydı sanırım hayatımda pekte gülmek için sebep arayamazdım. Küçük bir gülüşe yer verirken dudaklarımda Jennie'ye baktım. Kafası karışmıştı, tıpkı benim gibi. Son üç gündür yaşanan bu garip tesadüfler artık can sıkıcı bir boyuta geçmişti.

Plaies Suturées ❃Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin