"Bir şeyler içtikten sonra deniz kenarına gittik. Çok güzel bir sahil var Hoseok." Güldüğünü işittim. "Manzarasına aşık oldum, biliyor musun? Güneş batıyordu, denizin içine karışıyordu adeta. Hatta Namjoon'u dinlemeyi unutmuşum manzarayı izlerken."
Saatlerdir konuşuyorduk. Hiç sıkılmadan anlattı her şeyi, sorularımı yanıtladı, arkadaşlarını tanıttı. Çok fazla arkadaşı varmış ama Namjoon adındaki çocukluk arkadaşı hariç kimseyle yakın değilmiş. Okulu pek sevmiyor ancak zekası sayesinde tüm derslerden kolaylıkla geçebiliyormuş. Bazı öğretmenlerle arası pek iyi değilmiş hatta biriyle büyük bir kavga etmiş. Aile içinde yaşadıklarından ve eksikliklerinden dolayı sürekli etrafa saldırdığını söyledi. Kendimi ancak böyle dışa vurabiliyorum, dedi.
"Ben denizi yalnızca bir kere gördüm."
"Günbatımı mıydı?"
"Geceydi."
"Hadi ya! Karanlıkta ne gözükebilir ki?"
Görmeyeceğini bile bile omuz silktim. "Olduğu kadar."
"O zaman sana söz Jung, eğer bir gün buluşursak seni günbatımı izlemeye götüreceğim." Burukça gülümsedim. Gülüşünü merak ettim o an. Nasıl gözüküyordur acaba?
"Yoon, bana kendini tarif etsene. Görüşemiyoruz ya bazen çok merak ediyorum nasıl gözüktüğünü."
"Hmm," Sessizleşti bir süre. "Öncelikle beyaz tenliyim. Küçük dişlere sahibim o yüzden pek dişlerimi göstererek gülümsemem. Ortalama bir boya sahibim. Başka ne anlatabilirim?"
"Gözlerin, onları çok merak ediyorum."
Kıkırdayışını işittim. "Küçük gözlerim var. Küçük kedi gözleri."
"Ya! Daha çok merak etmemi sağladı bu dediğin." Bir süre sessizlik oldu. Yüz yüze konuşmak gibi olmuyordu. Arada büyük bir mesafe ve boşluk oluyordu ister istemez. "Hiç sinemaya gittin mi?"
"Birkaç defa. Pek ilgimi çekmiyor."
"Anladım."
"Hoseok! Hafta sonu yeni bir film gösterecekler istersen senin için onu izlemeye gidebilirim?"
"Ama sevmiyorsun. Gerek yok gerçekten. Seninle herhangi bir şey konuşmak yetiyor bana."
"Gideceğim. Hem sana filmi anlatırım."
"Yapmak zorunda değilsin. Benim için üzülmeni ve üzüldüğün için benimle konuşmanı, bir şeyler yapmanı istemem."
"Çok saçma konuşuyorsun. Günlerdir konuşuyoruz ve sana kendimi anlatıyorum. Sence sırf birine üzüldüğümden rahatını bozacak, uykularından olacak birine mi benziyorum?"
Haklıydı. Günlerdir bıkmadan hevesle benimle konuşuyordu. Bazen benden bile çok konuşuyordu. Vakit kaçırmadan her gece yarısını bir saat geçtiğinde telsizi çaldırıyordu. Dakikti.
"Haklısın. Sadece tuhaf geliyor her şey. Ailemle bile bu kadar çok konuşmadığımdan sanırım, sana yük oluyor gibi hissediyorum."
"Bir daha açıklamama gerek yok Jung. Biz gerçekten arkadaşız."
•
"Bugün öğretmenin gelecek Hoseok. İlk dersiniz bugün başlayacak. Tanışma faslını atlıyoruz çünkü yeterince vakit kaybettin. Yaklaşık üç saat ders göreceksiniz. Teneffüs yalnızca bir kereliğine yapabilirsiniz. Anlıyorsun değil mi?"
Birkaç haftadır derslerimden geri kaldığımdan dolayı annem sıkı programa geçirmişti beni. Her gün kendi kendime saatlerce tekrar yapıyordum. Bugün de nihayet yeni özel ders öğretmenim gelecek.
"Pekala anne." Kahvaltı yapıyorduk ve masa tamamen sessizdi. Sevgili kardeşim Yunho olmadığındandır belki. O her zaman yerli yersiz konuşur ve gürültü yapardı. Kendi kendine gülse bile kimse ona sesini çıkartmazdı. Bu nedenlerden olsa gerek o olmadığında ev daha sessiz olurdu. Daha sessiz ve güzel ama asla huzurlu değil. Ev dediğin huzurlu olmalıydı. Kendini güvende hissetmen, gönül rahatlığıyla yaşadığın bir yer olmalı.
Ben düşüncelere dalmışken babamın sesini işittim.
"Notların çok yüksek olmalı. Bu ilk ve son uyarımdır." Derken elindeki bez mendille ağzını silip masadan kalktı.
Babam hep ayrı bir yaraydı benim için. O benden hep nefret eder ama en yakın olan olurdu. Ben de her fırsatımda ondan kaçtım. Yani son birkaç yıldır. Aklım bazı şeyleri idrak edebildiğinde.
•
"Matematik öğretmeniyim ancak tam teşekkürlü sınıf öğretmenliği deneyimim var. Anlarsın ya, yetenekliyim işte." Derken göz kırpıp gevşek gevşek güldü yeni öğretmenim. Henüz beş dakika önce annemin yanındayken tam olarak beyfendi kılığındaki öğretmenim odaya girdiğimiz an gevşek bir tipe dönüşmüştü. Rahatsız oldum.
"Kapıyı kitliyorum. Zaten annenin haberi var. Prensibim olduğunu söyledim ama tek amacım ders sırasında sigara içmekti." Deyip kahkaha attı.
"Sana da deneteyim mi ufaklık?" Derken bir sigara yaktı. Çok tuhaf kokuyordu. Annemin içtiklerinden daha tuhaf ve ağır.
"Emin ol bunu içersen tüm soruları havada karada çözersin."
"Emin değilim Bay Kim. Siz devam edin."
"Zamanla alışırsın." Gevşek gülüşüyle konuştuğunda çoktan ondan iğrendiğimi fark ettim.
Kesinlikle bu adamı Yoongi'ye sormalıydım. Belki onun okulundan olabilirdi.