"Nereye gidiyorsun Jung Hoseok?" Koşarak merdivenlerden çıkarken arkamdan annemin sesini işittim. Tam üst kata ulaşmıştım ama durmam gerekti. Ona doğru döndüm.
"Şey... odam," Arkamı işaret ettim. "Odamı düzenleyecektim." Ellerini önünde bağlayıp o kibirli yandan gülüşünü takındı yine. En nefret ettiğim de buydu. O gülüş bana kendimi ölümüne ezik hissettiriyordu.
"Önce mutfağı toparlayacaksın. Dolaplar yerleşmedi."
"Peki anne." Merdivenleri ağır ağır inmeye başladım. Telsizimin tekinin içinde olduğu sırt çantamı bırakmaya hiç niyetim yoktu.
"Ama önce bana, babana ve ağabeyine birer kahve hazırla. Sonra işe koyul." Arkasını döndü ve gitti.
Öz ailem olması beni daha da rahatsız ediyordu. Keşke üvey evlat olsaydım belki o zaman her şey daha kolay olurdu. Bana böylesine kötü muamele etmelerinin bir açıklaması olurdu en azından.
•
Sonunda mutfaktaki işlerim bitti. Neredeyse akşam olmak üzereydi. Telsizimi anlayışlı birinin bulmuş olması için saatlerdir dua ediyordum.
Odama girip kapıyı ardımdan kilitledim. Oda darmadağındı. Eşyalarımı adeta fırlatıp gitmişler. Oysa evin geri kalan her odası yerleşmişti. Yalnızca dolap ve çekmecelerin içine dokunmamıştı. Benim odamda dolap bile en ortada duruyordu. Neden ama ya?!
Bunu düşünmeyi sonraya ertelemek istedim. Elimdeki çantanın fermuarını açıp aceleyle telsizi çıkarttım. Telsizin diğer tekine sinyal göndermek adına defalarca tuşa bastım ama asla cevap veren olmuyordu.
"Lanet olsun!" Elimdeki alete ard arda vurdum. Sinyal yoktu.
"Tanrım lütfen, lütfen en azından bu sefer şansım yaver gitsin." Gökyüzüne bakarak dua ettim. Aradan saniyeler geçti ki elimdeki telsizden hışırtılar geldi. Panikle telsizin tuşlarına basmaya başladım.
"Sesimi duyan var mı? Alo?!" Panik içinde bağırdım. Cevap olarak yalnızca hışırtı duydum. "Hadi ama ya!" Bir kez daha vurdum telsize.
"Merhaba! Beni duyuyor musunuz?" Bu sefer duyduğum sesle adeta olduğum yerde zıpladım. Tanrım teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim!
"Evet, evet duyuyorum!"
"Ben Min Yoongi. Bu telsizi kasabanın merkezindeki yol kenarında buldum. Bunu size nasıl teslim edebilirim?"
Sanırım şu ana kadar bunu hiç düşünmemiştim. Benim bu evden çıkmam imkansızdı. Ailemle hastaneye veya başka önemli bir yere gitmediğim sürece evden çıkmam yasaktı. Evde eğitim görüyordum. Öğretmenim, ailem ve diğer akrabalarım dışında tanıdığım kimse yoktu. Nasıl alacaktım ben bu telsizi?
"Duyuyor musunuz?" Adının Yoongi olduğunu öğrendiğim kişi benden cevap alamayınca yine konuşmuştu.
"Aslına bakarsanız o telsizi sizden alamayacağım sanırım." Diye mırıldandım.
"Neden? Hala sinyal olduğuna göre yakınlarda olmalısınız. İsterseniz olduğunuz yere getirebilirim."
"Evet yakınlardayım ancak bunun da imkanı yok." Kesinlikle beni tersleyecekti. O telsizi kırıp atsa hakkı vardı. Aptal gibi ulaşmaya çalıştım ama ulaştığım halde bir bok yapamıyordum. Tam özür dilemek adına tuşa yeniden bastığım an o da konuştu.
"Peki o zaman konuşalım biraz."
"Ne?" Şok oldum. İşte bunu hiç beklemiyordum.
"Biraz moralim bozuk ben de konuşmak istedim. Her neyse konuşmayalım, tamam."
"Dur!" Heyecandan dağınık odada dolanmaya başladım. "Konuşmak isterim. Gerçekten çok isterim sadece bir an şaşırdım."
"Neden şaşırdın ki?"
"Telsizimi buldunuz ama size hiçbir çözüm yolu sunamıyorum." Kafamı kaşıdım gerginlikle. "Tersleyeceğinizi düşünmüştüm."
"Her neyse önce bu sizli konuşmayı bıraksak olur mu? Cidden çok sıkıcı." Dediği şey beni güldürdü. Haklıydı.
"Tabii, nasıl istersen."
"Tanışalım o halde. Ben Min Yoongi, 18 yaşımdayım, kasabanın merkezindeki lisede okuyorum." Onu dinlerken üstü eşyalarla dolu yatağıma ilerledim. Üstündekileri yere ittirdim.
"Ben de Jung Hoseok, 17 yaşımdayım, buraya yeni taşındım."
"Ne? O zaman bizim okula gelme şansın var demek. Bak zaten sadece iki tane lise var koskoca kasabada. Sakın çıkıştaki rakip liseye gitme tamam mı? Onlar gerçekten ergen tipler." Yatağa uzanmış tavana bakarak onu dinliyordum. Çok heyecanlı konuşuyordu. Hiç böyle birini beklemiyordum.
"Emin ol hangi okul olduğu bana hiç farketmez."
"O ne demek? Oradaki tipleri görsen anında kapısından kaçarsın."
"Ben hayatımda hiç okula gitmedim Yoongi. Evden eğitim görüyorum. O yüzden seçim yapmaya gerek duymazdım."
"O ne kadar saçma şey ya!" Her konuşmamızın arasına saniyeler ve hışırtılar giriyordu ama ikimiz de heyecanla konuşmaya devam ediyorduk nedensizce. Sanırım şu an hayatımdaki ilk arkadaşımı ediniyordum.
Tabii her zaman olduğu gibi yine aksilikler çıkacaktı. Kapımın yumruklanırcasına çalmasıyla olduğum yerde sıçradım.
"Yoongi üzgünüm, gitmem gerekiyor. Eğer konuşmaya devam etmek istersen yarın bana sinyal gönder." Hızlı ve sessizce konuşup telsizi anında kapattım. Koşarak kapıya ulaştım. Derin bir nefes alarak açtım.
"Kiminle konuşuyordun?" Babam o kalın sesiyle ve mimiksiz suratıyla sormuştu bu soruyu.
"Etrafı toparlarken şarkı söylemek istemiştim. Üzgünüm baba." Üstten üstten baktı yüzüme. Kafamı eğdim istemsizce.
"Sessiz ol."
Olmalıyım. Sessiz olmak, susmak, emirlere uymak zorundayım. Aynen öyle.