TW: depresyon ve anksiyete
"yardım edin bana..." dedi sesi titrerken. kendine yardım etmeye hali yoktu.
kendini uçuruma doğru sürüklüyordu ve birisinin onu o uçurumdan kurtarması gerekiyordu. çünkü kendi kendisine yetmiyordu, bazen ağlamak bile ona zor geliyordu.
parmaklarındaki sargılar gevşemişti, kalbine sardığı sargılar gibi.
ellerine baktı yavaşça, avcunu açtı.
tüm dünyayı ellerinde istiyordu.
ellerini yumruk şekline getirdi baktıktan sonra, sıktı bir süre. gözlerini ovuşturdu, göz yaşlarını temizledi.
gülümsedi sessizce, bitmişliğinin gülümsemesiydi bu. yaşadıkları şeyleri abartıyor muydu yoksa zaten hafife alınmaması gerek şeyler miydi bilmiyordu.
hayır, yamaguchi sadece aşk acısı çekmiyordu.
belki küçüklük travmaları, belki yaşadığı yalnızlık, aşkının acısına eklenince dayanamamıştı belli ki. yorulmuştu haklı olarak.
yaşamaya çalışmak onu yormuştu, hemde daha bu yaşında.
boğazına götürdü ellerini, ardından biraz baskı uyguladı boğazına doğru.
"boğsam seni şurada kim duyar tipsiz şey...?"
"lütfen bırak beni..." dedi çilli çocuk karşısındaki uzun çocuğa karşı.
uzun çocuk ellerini daha çok bastırdı çillinin boğazına.
çilli daha çok ağlamaya başladı, daha çok korkmaya başladı. korku onu güçsüzleştiriyordu adeta, fakat elinden bir şey de gelmiyordu korkmaktan başka.
"güçsüz!" dedikten sonra kahkaha atıp ellerini çekti çillinin boğazından uzun çocuk.
yamaguchi, insanlardan korkuyordu. hayır, onlardan utandığı için korkmuyordu. insanlar hep onu izliyormuş ve her hareketinin mükemmel olması gerekiyormuş gibi hissediyordu. sanki küçücük bir hata bile yapsa insanlar ondan nefret edecekti.
çekti elini yamaguchi boğazından, onun yerine yanaklarına götürdü. çillerinin kötü gözüktüğünü düşünüyordu, bu yüzden daha fazla elini yanağında tutmadı.
bu kusuru onu çirkin yapıyordu, çilleri en büyük kusurlarındandı. her ne kadar kageyama sevse de.
gözlerini kapattı yavaşça, başını yana doğru eğdi. tırnaklarıyla oynadı biraz, saçlarını karıştırdı. kolyesini çekiştirdi ve kulaklığını aramaya başladı.
resmen bulamıyordu, yer yarılmış içine girmişti sanki kulaklık.
bir süre arayıp bulamayınca pes etti yamaguchi, yatağına geri oturdu, sıkıntıdan ne yapacağını bilemiyordu. telefonunu eline alıp ekranında gezindi biraz ama telefondaki oyunları bile sıkıntısını gidermiyordu artık onun.
kitap okuyabilirdi aslında, ama az kitabı vardı ve büyük ihtimal hepsini okumuş olmalıydı. test çözmeye hali yoktu -zaten pek istemiyordu-, şarkı dinlemek istese kulaklığı yoktu.
derken bir gök gürültüsü duyuldu dışarıda, yağmur yağmaya başlıyordu belli ki. gök gürültüsünü duyduğu gibi titredi yamaguchi, çocukluğundan beri korkardı gök gürültülerinden.
içerisi sıcaktı, dışarıda ise sağanak başlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nothing like us ; tsukkiyama
أدب الهواة"bizim gibisi yok, sen ve ben gibisi yok. birlikte fırtınaya doğru..." -nothing like us texting.