*evin kapısını açtıktan sonra anahtarı kilitten çıkardım ve içeriye adımladım. bina boşluğundan içeriye zar zor giren ışık odayı aydınlatmak için yeterli olmuştu ama her yer ezberimdeydi. kapıyı ardımdan kapatırken göz ucuyla bile bakmadan ayakkabılığın üzerine fırlatmıştım anahtarları.
omzumdaki kıravatı çekiştiriyorken koltuklara doğru yürümeye başladım. malikâneden dönüşüm ilk kez bu kadar huzursuz hissettiriyordu. bu, benim için yeni bir duyguydu ve hoşlanmamıştım. ama seni suçlayamıyordum. suçlamak için aradığım isimler sırasında ilk sırada önüme çıkıyordun ama gözlerini, dudaklarını ya da hiçbir çaba sarf etmeden sahip olduğun saflığı düşündüğümde elimde suçlayacak hiçbir sebep kalmıyordu. ilk kez bir insanın karşısında zayıf düşmüştüm ve o insan, patronumun eşiydi.
orta sehpanın üzerine bıraktığım ceketin cebinden sigara kutusunu çıkarıp saniyeler içerisinde ilk dalı ateşlediğimde bir süredir nefessiz kalmışım gibi hissettirmişti. bu yüzden, derin nefesler çekip zehirli dumanı ciğerlerime doldurmakla uğraştım uzun bir süre.
gözlerimin önünden kaybolmuyordun.
parmaklarımı saçlarıma geçirip tüm huzursuzluğumu saç tellerimden çıkarmaya çalıştım. tek bir tel kalmayana dek saçlarımı yolsam da ciğerlerim tükenene dek sayısız dalı tüketsem de geçmeyecekmiş gibi bir histi bu. sadece seni öpmek istiyordum. mesele bir başkası değildi ya da fazlalık uzvuma sahip çıkamıyor oluşum değildi.
yılların askeriydim. senelerce yalnız yaşamış, hayattaki amacım insan uğruna insan öldürmekmiş gibi yaşamıştım. fazlalık uzvumun işemek dışında başka bir işlevi olduğunu bile düşünmeye fırsatım olmazdı. şimdiyse...
şimdiyse...
gece boyu kesilmeyen seslerini duyar gibi olduğumda elimi enseme götürdüm ve sesli gülüşüme engel olamadım. karın boşluğumdaki yumruyu hissediyordum. evet. mesele bir başkası ya da bir başkasının kıçı değildi.
sadece sendin. fakat sen, evliydin.*
--
*arabanın içinde bekliyordum. elimdeki küpelere dalıp gitmiştim. dün geceyi tekrara saran kilit nokta gibiydi. yemek masasındaki o bayat sahneyle başlıyordu her şey. sadece tesadüftü, birkaç seferdir olduğu gibi. kim namjoon'un değerli eşi kim taehyung. seni yanında süs bebeği gibi gezdiriyordu. çok defa denk gelmiştim bu oyuna. davranışları yapmacıktı. sana karşı daima sıkılgandı. aranızdaki sorunun ne olduğunu bilemezdim ama gözlem yapmakta iyiydim. delirmek üzereydin. huysuzlaşmak istiyordun, içine attığın çok şey vardı. kim namjoon'a yönelttiğin bakışlardan her biri belliydi. seni üzüyordu ama sen buna karşılık hiçbir şey yapamayacak bir konumda olmalıydın. aksi mantıklı gelmiyordu. susup oturacak kadar zayıf mıydın? aksine tuttuğunu koparırmışsın gibi geliyordu. elbette bunlar beni ilgilendirmezdi. hiçbiri beni alakadar etmezdi. dün geceye kadar.
bakışlarımı öylesine etrafa bakınmak için küpelerden ayırdım. aramızda on beş metre var sayılırdı. uzakta kalıyordun ama oradaydın. yüzündeki tatlı gülümsemeyle malikânenin çalışanlarıyla konuşuyordun. farkında olmadan başımı koltuğa yasladım ve sana dikkat kesildim. küpeler parmaklarımın üzerindeydi.
insanın içini kavuran bir güzelliğin vardı. herkes için böyle olduğunu düşünüyordum ama kim namjoon, bunu göremiyor gibiydi. hayır. kim namjoon, hırslı bir adamdı. başlangıcı hatırladığımda seni elde etmek gerçekten zordu. bu, onun hırsını kamçılamıştı. seni elde etmek için yanıp tutuşmuştu. elde etmişti. ve puf. bütün hevesi sönüp gitmişti. senden istediğini aldığında sıkılmış olmalıydı.
gözlerin benim gözlerimi bulduğunda sakince seni izlemeye devam ettim. dün gece yaşananlar konusunda suçlu hissediyor olabilirdin. ya da telaşlanıyor olabilirdin. ama canını sıkmayacaktım. canını sıkacak hiçbir şey yapmayacaktım.
arabanın kapısı açıldığında irkildiğim için elimdeki küpeyi düşürüp yerimde toparlandım hemen. dikiz aynasından kontrol ettiğimde kim namjoon, umursamaz bir tavırla koltuğa yerleşiyordu. yutkunup kapımı kapattım ve anahtarı yerine yerleştirip dikiz aynasından kim namjoon ile göz göze geldim. anlamaz bir tavırla gözlerimi izliyordu. ben de sorarca ona bakmaya devam ettim.*
"müzik zevkin kpop kızlarına mı döndü, jeon?"
efendim?
*gözlerimi kırpıştırıp radyoya kulak kesildiğimde arabanın içinin hareketli ve neşeli bir grup kızın sesiyle dolu olduğunu fark etmiştim. alt dudağımı dişleyip radyoyu kapattım ve arabayı çalıştırdım.*
dalmışım.
"belli oluyor."
-
"kimseye söyleme. girip sen al, bir de o kadınların aptallıklarıyla uğraşmayalım."
peki, efendim.
"git şimdi."
*yarım saat öncesinde yaptığımız konuşmayı zihnim yeniden oynatıyorken merdivenlerden çıkıyordum. kim namjoon, emellerine riayet edecek herkesi her şey için kullanabilecek türden bir adamdı. yapmam gereken tek şey onun yanı başında beklemekken şimdi koca malikânenin merdivenlerinden çıkıyordum. toplantı dosyalarını unutmuştu. gidecek, alacak ve dönecektim.
evin içi sessizdi. normalde de böyle olup olmadığını merak etmiştim. birilerinin canı sıkılıyor olmalıydı.
yatak odasının büyük kapısına ulaştığımda duraksadım ve kapı kulbunu kavrasam da hemen açmadım. iş ahlakına aykırı düşüncelerle doluydu zihnim şimdi. belki de çoktan çıkmıştım o yoldan. içeride olup olmadığına dair bir merak bile büyümeye başlamıştı içimde, parmaklarımı kulptan çektim ve kapıya dört kez tıklattım. herhangi bir ses gelmedi.
kapıyı açıp içeriye giriyorken içeride olma ihtimalini çıkarmıştım ihtimaller arasından ama işte, tam karşımdaydın. şaşkınca gözlerimin içine bakıyordun. banyo kapısından yeni çıkıyorken girmiş olmalıydım içeriye. minik bir havlu bile yeterli olmuştu bedenini sarmaya. saçlarından omuzlarına damlayan damlaların çizdiği yollara gözüm takıldıkça dikkatim dağıldı. kapıyı arkamdan kapattım.*
-
*yatağın önünde bir dizimin üzerine çöktüm ve elimdeki havluyla kasıklarını ve kalçanı temizlemeye başladım. sert olmamaya özen gösteriyordum. çünkü düşündüğümden de hassastın. sırt üstü soluklanıyorken göğsün inip kalkıyordu. işimi bitirdiğim zaman bacağının içine dudaklarımı bastırdım, yerinde kıpırdanacak gibi olunca dudaklarım kıvrılmıştı. az önce öptüğüm yeri kavrayıp bacaklarını bir araya getirmemen için iki yana ayırıyorken ayağa kalkmıştım.*
uslu dur.
*dudaklarımı ıslatıp banyoya yöneldim ve elimdeki havluyu bir sepetin üzerine gelişi güzel fırlattım. sonra ellerimi yıkamış, saçlarımı düzeltmiş ve çıkmıştım yeniden. çıktığımda üzerine örttüğün kumaşı ve pozisyon değiştirdiğini gördüm. parlak kumaşın altında kıvrılan çıplak bedenini düşünmek çok da zor değildi.
kıravatımı geçirip bağlamaya başladığımda dolapların kapaklarına asılı birkaç elbiseyi fark etmiştim. gözlerin onların üzerinde dolanıyordu, biraz umutsuz bir ifaden vardı.
elbiselere göz gezdirdim. hepsi, güzeldi. hayır—*
zaten güzelsin.
*sana doğru döndüm. gözlerimiz kesiştiğinde bir süre sessizce bakışmıştık. belki de herhangi bir yorumda bulunmamalıydım. doğru düzgün konuşmuş bile sayılmazdık şimdiye dek. hem ben ne bilebilirdim ki bu konular hakkında?
gözlerimi senden ayırıp arkamı döndüm ve başımı eğip sadece kravatıma odaklandım.
dakikalar sonra geldiğim zamanki gibi bir surete bürünmüştüm. kim namjoon'un tarif ettiği toplantı dosyalarını da bulmuştum. çıkıp gidecektim. kapıyı açtım, bir adım atıp çıkacakken vazgeçtim ve omzumun üzerinden sana baktım.*
yeşil. yeşil yakışıyor.
*gözlerimi kırpıştırıp önüme döndüm ve kapıyı kapatıp çıktım. geldiğim yolu geri dönüyorken evin içinde herhangi bir değişiklik olmamış gibiydi. her şey bıraktığım gibiydi. sadece merdivenleri inene dek ensemin yandığını hissetmiş ve tek değişikliğin bende olduğunu fark etmiştim.*

ŞİMDİ OKUDUĞUN
forbidden love | taekook
Fanfictionjeon jungkook, kim taehyung'un eşi ünlü iş adamı kim namjoon'un korumasıdır role play kurgusudur