1985 haziran, yirmi iki
Park Chanyeol sonunda finallerini verip döndüğünde haziran ortalarıydı, kasaba ormanının nehri kurtlar için ideal sıcaklıktaydı ve Byun Baekhyun camı açık güneşliği kapalı penceresinin ardından gelen neşeli kahkahaları her sabah melisa çayını yudumlarken duyabiliyordu. Güneşliği kapatıp tül perdesini açtığı vakitler kısıtlıydı, muhtemelen sadece sabah beş sularında, eğer uyanıksa yapardı bunu. Ormanı izlemeyi severdi, penceresinden değil. Bir ağacın dalından, bir kayanın üstünden, ormanın içinden.
Byun Baekhyun her gün büyükannesinin minik bir gıcırtıyla açılan ahşap kapısından süzülüp tam yirmi beş adım atar ve kimsenin kullanmadığı, çalılarla kaplı patikadan ormana girer, cebinde çakmağını çevire çevire neredeyse nehrin bitimine kadar yürürdü. Fakat iki aydır evden dışarı adımını bile atmamıştı. Bu yüzden Chanyeol'un yaz tatili için kasabaya döndüğünü son zamanlardaki bir numaralı dostu Jongin'den öğrendi ve içlerinden biri olur da Chanyeol'a başına gelenleri söylerse hepsini yakmakla tehdit etti.
Bu yüzden Chanyeol bir hafta boyunca ortalıkta Baekhyun'u göremeyip işkillendikçe Jongdae ve Jongin ona uyduracak bir şeyler buluyor, diğerinin evine gitmesine engel oluyorlardı. Chanyeol ortada bir şeyler döndüğünü anlamıştı, tanıdığı Baekhyun ne yapar eder o daha kasabaya ayak basar basmaz yolunu keser, bir de tesadüfen karşılaşmışlar gibi rol yapar lafını söyler arkasını döner giderdi. Bu, senelerdir Chanyeol'a hoş geldin deme şekliydi.
Bir hafta önce, Chanyeol ne kadar etrafına bakınırsa bakınsın onu görememiş, akşama kadar kasabada dolanmış yine de Baekhyun yoluna çıkmamıştı. Ertesi sabah orman yoluna doğru yürüyüşe giderken Sehun tarafından oyalanmış, babasının ona milyon tane sürü işi verdiğini öğrenip kasaba meydanına geri dönmek zorunda kalmıştı. Babası birkaç seneye baş alfa olacağını, sürüdeki sorunlarla yavaştan ilgilenmesi gerektiğini, o kasabada değilken sorumluluk alıp kendini insanlara sevdirmesi gerektiğini söylemişti. Chanyeol bunlara sanki çok meraklıydı.
Tüm bu işleri bitirip nefes alacak vakti bulduğunda gece yarısı olmuştu ve bu sefer de annesi kolundan tutup gitmesine engel olmuştu. Ertesi gün Jongin'in evinde bulaşacaklardı, Baekhyun'un oraya geleceğini düşünerek uyudu fakat Baekhyun yine yoktu.
Başına bir şey geldiğini ve herkesin kendinden gizlediğini düşündü, arkadaşları tek tek onun iyi olduğuna dair yeminler etti. Sadece ağır bir gribe yakalanmıştı ve hekimler kimsenin onu ziyaret edip yormasına izin vermiyordu. Chanyeol buna da inanmadı ama diğerinin iyi olduğuna ikna oldu çünkü Baekhyun'a kötü bir şey olsa arkadaşları bu denli mutlu olmazdı.
Bir hafta dolduğunda ve sonunda Chanyeol Baekhyunsuzluktan patlamak üzereyken, Sehun karşısına geçip, "Baekhyun beni öldürecek ama." dedi sıkıntıyla ensesini kaşırken. "Gel evine gidelim."
"Yaa, iyileşti demek." dedi Chanyeol imayla. "Kendi kendine benimle mi küstü de yüzünü göstermiyor? Çünkü anladığım kadarıyla sağlığı yerinde, Jongin de her gün evine gidiyor, takip ettim evet."
"Of ya. Bak, çok şaşırma da." Sehun önden hızlı hızlı yürüyor, arada da arkasına dönüp ne desem acaba, bakışı atarak Chanyeol'u süzüyordu. "Neyse gidince görürsün zaten, Sehun getirdi beni deme de. Zaten bana da siniri geçmiyor iki aydır."
"Sana da?" diye sordu kaşlarını çatıp. "Başka kime sinirli ki?"
Sehun hayretle ona dönüp, bu kadar kalın kafalı biriyle nasıl aynı kandan olabileceğini düşündü. "Gidince öğrenirsin." diye mırıldandı kendi kendine. "Olan bana olmasa bari."
Evin önüne geldiklerinde, Sehun zile bile basmadan kapıyı açıp içeri girdi, Chanyeol'u da kolundan tuttuğu gibi koridora çekip kapıyı arkalarından kapattı. "Büyükannesi yok mu?" diye sordu bir yandan da etrafı incelerken. Bu eve sadece bir kere gelmişti ve aniden kendini çok yabancı hissederek çekindi. "Öyle dan diye girilir mi insanların evine. Dingo'nun ahırı sanki." O kendi kendine söylenirken Sehun onu arkasından itip salonun köşesindeki merdivenlere kadar getirdi.