13. Uzak Dur

626 96 215
                                    

- Çok özür dilerim geç geldiği için, keyifli okumalar-

Beş gün... Koskoca beş gündür her gün bara gidiyordum. Hiçbir şekilde ulaşamamıştım ona. Beş gün boyunca okuldan çıkıp gece yarısına kadar Jimin'i aradık. Ne kadar yorulduğumu hissetsemde her gece gidip baktım bara. Belki onu bulurum diye. Bulamadım.

Son gittiğimde onun yerinde olan barmene sordum. Kısa bir cevap verdi, "Beş gündür gelmiyor." Bu cevaptan sonra çaresizce eve döndüm.

Şimdi ise öğretmenler odasında öylece oturuyordum. Tek başıma. Günlerdir aklımdan çıkmayan bu adam, isminin Hoseok olduğunu öğrendiğim bu adam nereye kaybolmuştu. Merakımı durduramıyordum, gözlerimi kapattığımda yüzü geliyordu gözlerimin önüne. Oysa ki bir ilişkimiz bile yoktu, lanet olasını neden bu kadar düşünüyordum.

Mutsuzca el çantamdan çıkardığım airpodumu kulağıma takıp hüzünlü bir şarkı açtım. Kafamı masaya gömüp düşünmemeye çalıştım. O günden beri Jimin'den sonra en fazla onu düşünüyordum. Daha önce birkaç kere karşılaştığım bu adamın dokunuşları öyle işlemişti ki içime. Ki dokunuşları nazik değildi naif değildi. Oldukça hırçın dokunmuş, oldukça sert öpmüştü boynumu. Bıraktığı izler beş gün geçmesine rağmen boynumda yerini oldukça net koruyordu. Özellikle dişlerinin izleri. Bu normalde çoğu insanı rahatsız etse de onun vücudumun bir kısmında iz bırakması beni memnun etmişti.

Anlamıyordum neden bu kadar düşündüğümü. Sıkıntıyla nefes verdim ve boynumu ovuşturdum. Bu sırada elim hem bıraktığı izlerin hem de yaramın üstüne sürtündü. Bunun olmasıyla gözlerim aniden kapandı. Ve yine... yine dudakları karşımdaydı. Bir ümitle kafamı kaldırmayı denedim, gözlerinin içine bakmayı. Ve başardım, gözlerinin içine baktım. Ateş gibi yanan gözlerinin içine. İlk başta yanlış gördüğümü sansam da size yemin ederim ki gözlerinin içi alev almıştı. Rüya dedim kendi kendime rüya bu, bir insanın böyle bir şey yaşaması fizik kurallarına aykırı.

Elim dudağını severken nazikçe, konuştum,

- Neredesin?

Cevap vermiyordu. Sadece bakıyordu ona ayak uydurdum. Son kez dudağını sevdiğim sırada bir cümle döktüm ağzımdan,

- Çok saçma ama seni merak ediyorum, en kısa sürede her neredeysen çık gel.

Ardından dudağını bıraktım, bırakmamla gözlerimi açtım. Yine rüya görmüştüm, uyandığımda yaklaşık bir saat geçtiğini fark ettim. Ben gerinip rüyayı hazmetmeye çalışırken, Namjoon hyung odaya girdi.

- Uyudun mu sen?

- Dalıp gitmişim içim geçmiş ya.

- Geceleri eve bizden daha geç giriyorsun Yoongi. Az uyudum demiyorsun da içim geçmiş diyorsun.

- Tamam hyung uzatma bundan sonra sizinle giricem.

Ayıplar gibi bakarken içeriye Taehyung ve Jin Hyung girmişti. Oturup Taehyung'un derste yiyişen çifti fark ettiği anı dinliyorduk. Ah bu çocuk... Tam o sırada Jungkook içeri girdi.

- Hayırdır neye gülüyorsunuz?

- Taehyung derste birilerini yiyişirken basmış ona gülüyoruz.

Jungkook sakince gülüp yanımıza oturdu, Taehyung'un ağır bakışları altındaydı. Anlamadım, anlamaya çalışmak içinse çok doluydu kafam.

- Eee sonra ne dedin Taehyung.

Jin hyung'un sorusuyla Jungkook'a bakmaya devam ederken konuştu Tae.

Red Hunter | SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin