"Şunları karargaha götür. 2. Kata çıktığında karşına bir koridor çıkacak. Oradan dümdüz ilerle, sağdan 6. kapı ve sakın dökeyim deme. Asker görünce kendinden geçtiğini biliyorum." Kıkırdadım ve pakedi elime aldım.
"Tamam. Başka bir şey gerekiyor mu? Geçen gün kabartma tozumuz bitmişti."
"Hah evet! Sana liste hazırlayayım. Onları da al gel. Şimdi kullanmasak bile dolapta kalması gereken malzemeler var." Başımı salladım ve o listeyi hazırlarken dükkandan çıkıp bisikletime ilerledim.
Kutuyu sepete yerleştirirken arkama dönüp çay dükkanına baktım. Artık hazırlıkları bitmişti. Dükkan birkaç gün önce açılmıştı ve ben Bayan Morris'ten izin almak için kendimi yiyip bitiriyordum.
"İşte liste burada. Parayı da şu zarfa koydum. Sakın düşüreyim deme." Listeyi ve zarfı cebime tıkıştırdım ve bisiklete çıkıp ona baktım.
"Döndüğümde dükkana gidebilir miyim?" Elimden geldiğince sevimli olmaya çalışarak söyledim. Gerçi 33 yaşında birisi ne kadar sevimli olabilir bilmiyordum ama...
"Tamam tamam. Sen hele bir işini hallet de... Gerisini düşünürüz. Hadi dikkatlice git gel." Gülümsedim ve ona el sallayıp pedallara asıldım.
Dükkanın önünden geçeceğim için yavaş sürüyordum. Bir kere önüme bakıp çarpabileceğim bir şey olmadığına emin olduktan sonra kafamı dükkana doğru çevirdim.
Tam kimse yok diye üzülüyordum ki dükkan kapısı açıldı ve günlerdir görmek istediğim adam değneğiyle dışarı çıktı. İfadesizce dışarıdaki masaya oturmuş birinin yanına ilerliyordu.
Onu yaratırlarken çok uğraşılmış olmalıydı. Böyle bir kusursuzluk imkansız gibiydi. Resmen mükemmeldi ve ben onu görme şerefine layık olmuştum.
"Dikkat et!"
Bir anda gelen sesle irkilip hızla önüme baktım. Karşımda bir silüet görmemle gidonu çevirmem bir oldu. Son anda dengemi sağlarken hızla o tarafa döndüm.
"Ah çok üzgünüm."
"Önemli değil." Genç çocuk selam verip yanımdan uzaklaşırken aniden bozulmuş olan kalp ritmimi düzenlemeye çalışıyordum. Bakışlarımı tekrar dükkana çevirdim ama masaya oturan müşteriden başka kimseyi göremedim. Seslice nefesimi verip tekrar yola koyuldum.
Karargah binasına ulaştığımda kan ter içinde kalmıştım. Bizim dükkana bu kadar uzak olması büyük şanssızlıktı. Bay Kirschtein bizim dükkana geldiğinden beri sürekli karargahtan sipariş alıyorduk.
"Y/N L/N Bayan Morris'ten paket getirdim. Bay Arlert için." Görevli suratıma bir süre baktıktan sonra kafasını içeri sokup kapıyı açtı. Ona teşekkür edip içeri girdim ve merdivenlere doğru ilerledim.
İçerisi eskisi gibi karanlık bir atmosfere sahip değildi. Önceden karargah binalarının içi insanı boğan bir havayla doluydu.
Bayan Morris'in tarif ettiği şekile göre ilerleyip bahsettiği kapıyı buldum ve derin derin nefes alıp parmaklarımda meşe kapıyı tıklattım.
"Gel."
İçeriden gelen komutla birlikte kutuyu tek elimde sabitleyip kapı kulpunu çevirdim ve içeri girdim.
Ferah ve büyükçe bir odaydı. İçeride beş kişi vardı ve hepsi bir anda bana dönünce vücudum gerilmişti. Odadaki tek tanıdık yüz Bay Kirschtein'a aitti.
"Merhaba... Bayan Morris'in dükkanından geliyorum. Bay Arlert'in siparişini getirmiştim."
Kitaplığın önünde duran sarışın adam gülümsedi ve bana doğru ilerledi. Aynı şekilde karşılık verdim. İnsanın içini ısıtan bir görüntüsü vardı. Mavi gözleri yoğun bir şekilde bakıyordu.