Giriş

440 13 3
                                    


Kumru kuşunun uğultusuyla uyandım uykumdan. Hava henüz aydınlanmış sayılmazdı. Sıcak bastırmamıştı daha, serinlik vardı. Üşüdüğümü fark ettiğimde aklıma O geldi; Poyraz. Acaba üstü açılmış mıydı uyurken? Daha önce düşüneceğimi bile hayal edemediğim tedirginlikler şimdi kalbimden dolup taşıyordu. Üşüdüğümde o da üşümüş müdür, içim sıkıldığında o da sıkılmış mıdır, acaba şuan gökyüzünde aynı noktaya mı bakıyoruz diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Sanki iki kişi olmuştum. Pencereden dışarı uzattım başımı. Hava hala maviliğini koruyordu. Kumru kuşu ezgilerini mırıldanmaya devam ediyordu. "Günaydın" dedim ağaçta kurduğu yuvasının içinde oturan güzel kumru kuşuma. İçim kıpır kıpır oldu. Bir an önce dışarı çıkmak Poyraz ile karşılaşmak istiyordum. Güzel yüzüne, dudaklarına ve yeşil gözlerine dalıp gitmek istiyordum. Dudaklarım onun teninin tuzuna değmek ister gibi yanıyordu sanki. Kafamı iki yana sallayarak kendime gelmeye çabaladım. Saat çok erkendi, onu uyandırmaya kıyamazdım. Önceki gün de kabuslar gördüğünü söylemişti. Keşke çekip alabilseydim onu üzen her şeyi. İçime çektiğim temiz ve serin ada havasıyla ayağa kalkıp yatağımı toparladım. Kısa şortumu ve v yakalı spor sütyenimi giydim. Rüzgarı avuçlarımda yüzümde hissetmek istiyordum, koşmak tüm tedirginliklerimi bir süreliğine bırakmak. Hem belki o da yüzmek için uyanmıştır umuduyla alelacele dolapta bulduğum küçük elmayı kapıp çıktım dışarı. Kuşlar ötüşse de etraf sessizdi. Poyraz'ın köpeği Zorba bile uyuyordu. Evlerinde hiç hareket yoktu. Sahil kenarına doğru tempolu yürümeye başladım. Sahil bomboştu. Deniz çarşaf gibiydi üzerinde güneş ışığının pırıltıları dans ediyordu. Poyraz da uyuyordu muhtemelen. Kulaklıklarımı takıp akıllı saatimden yürüyüş antrenmanını seçtim ve tempomu hızlandırdım. Hiç de anmak istemediğim anılarımı anımsayarak sahil kenarında koşmaktansa eğimli olan orman yolu bana daha cazip gelmişti. Orman, tıpkı harelerine sığındığım Poyraz'ın gözleri gibi, yeşil. Canlı. Onu düşündükçe sanki kalbim kollarıma, bacaklarıma, beynime daha çok kan pompalıyordu. Bedenim tatlı bir sıcaklıkla doluyordu. Yüzümde huzurlu bir gülümsemeyle ağaçların arasında nereye gittiğimi bilmeden ilerledim. 

Hava gittikçe aydınlanmıştı. Kuşlar daha yoğun ötüyordu. Mimozalar, kekikler, başka tanımlayamadığım ferah kokular ormanın temiz havasıyla ciğerlerime doldu. Saatime baktığımda 50 dakikadır hafif tempoda koştuğumun farkına varınca dinlenmek için yavaşlayıp bir ağaca yaslandım nefes nefese. Cebime attığım küçük elmayı çıkarıp bir ısırık almıştım ki bir anda karşımda kocaman bir hareketlilik gördüğümde tüm bedenim titredi, dudaklarımdan korku dolu bir nida döküldü. Karşımdaki hareket eden 'şey'in karamel rengi bir kısrak olduğunu fark edince elimi kalbime götürüp gözlerimi kapatıp açtım. Sabah sabah aklım çıkmıştı adeta. Beni fark ettiğinde kafasını kaldırdı aynı anda ben de iki elimi havaya kaldırdım onu sakinleştirmek adına. "Tamam geçti, bir şey yok. Sana zarar vermeyeceğim. Sen... Çok güzelsin ama" dedim mırıldanarak. Ona zarar vermeyeceğimi anladığında su birikintisinden suyunu içmeye devam etti. Yanına yaklaştım elimdeki elmanın kokusunu almış olacaktı ki o da başını kaldırdı. Elmamı ona verdim afiyetle yerken güzel başını okşadım. Sırtında eyeri vardı, yabani değildi fakat etrafta kimse yoktu. Sahibinden kaçmış olmalıydı. "Sen de benim gibi kendi ormanını buldun değil mi?" Dedim etrafa göz gezdirirken. Kimse yoktu. Açıkçası bir an geriye dönüp baktığımda geldiğim yolu kaybettiğimi fark ettim. Eskiden olsa korkudan ellerim titrerdi. Çünkü koca bir şehirde kaybolmak kendimi unutmak gibiydi. Tüm yolları ezberlerdim bu yüzden. Tüm çıkışları bilirdim. Oldu da kaybolduysam bile internet beni gitmek istediğim her şeye ulaştırırdı. Şimdi ise tüm çıkışlarımın Poyraz'a varacağını bilmek bana güven veriyordu.

Saatime baktım epey zaman harcamıştım burada. Telefonumun bile çekmediği bu ormanda adını "Karamel" koyduğum kısrak ve ben yalnızdık. Babam öldükten kendimi kaybedip bulduğum dönem geçtikten sonra bulabildiğim tüm etkinliklere katılmıştım. Binicilik de bunlardan biriydi. Profesyonel sayılmazdım ama atların dilinden az çok anlıyordum.

Ada MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin