Gece saatlerinde Malibu kulübü aşırı olmasa da kalabalık ve canlıydı. Taehyung ve Jimin'in takım elbiselerinden kurtulup ortama daha uygun kıyafetlerle girmiş olmaları da kimsenin dikkatini çekmişe elbette ki benzemiyordu. İkili bar tezgahının önündeki tekli oturaklara yerleşip kendilerine birkaç içki söyledikten sonra gözetleme ve araştırma işlerine teknik olarak giriş yapmışlardı.
"Hiç tanıdık bir yüz göremiyorum." Dedi Jimin etrafı kolaçan ederken. "Ben etraftaki birkaç kişiyle sohbet ederken, sen barmenin dikkatini dağıtmayı dene. Eğer Diaz gerçekten de buraya ortak olduysa, ona mutlaka haber verecektir."
Taehyung başını sallayarak onu onayladığında, Jimin sarı saçlarını eliyle arkaya doğru yatırmış ve üzerindeki siyah deri ceketi çekeleyerek esmerden epeyi uzaktaki oturaklarda oturan kadınların yanına doğru ilerlemişti. Taehyung ona bakmak istemiyordu, onun ne yaptığıyla ilgilenmek veyahut da bundan hoşnutsuz olduğunu belirtmek istemiyordu çünkü bu düpedüz saçmalıktan ibaretti. Sırf ilgisini çekiyor diye işi bir kenara atıp düzenini Jimin için değiştiremezdi; aptal kalbi otuz beş senedir sadece vücuduna kan pompalamak için atıyordu, sarışının yanında olduğu zaman hızlanması çok mantıksızdı.
Bunu düşünmek istemiyordu, ciddiydi.
Başka şeylere odaklanmalıydı, içtiği içkiye, karşısındaki barmene ya da arkada çalan müziğe. Neden tam şuracıkta sigara içemiyordu ki?
"Çok mutsuz gözüküyorsun, ne oldu terk mi edildin?"
Karşısında bardakları bir bez yardımıyla temizleyen barmenin kendisiyle konuştuğunu çok sonradan fark etti. Dalgın bakışlarını bardaktan çekip ona çevirdiğinde, kendisine sırıtan yüzü de o an gördü. Kahve saçlı, kendisi gibi çekik gözlü ve oldukça geniş omuzlu, yakışıklı bir adamdı.
"Mutsuz değilim, terk de edilmedim."
"Öyle mi?" Barmen ellerini tezgaha yaslayıp kendisine doğru eğildiğinde, Taehyung refleksle geri çekildi fakat gözlerini yine de karşısındaki adamdan çekmedi. "Birlikte geldiğin sarışın yanından uzaklaştığından beri iki kat fazla somurtmaya başladın. Yoksa bir en yakın arkadaş vakası falan mı? Bak açılsan da açılmasan da aranızda arkadaşlık falan kalmaz benden söylemesi. Ona göre düşün taşın ne yapacağına karar ver-"
"Hayır, bekle. O benim en yakın arkadaşım değil."
"Ah anlıyorum. Yanlış bir tahmindi, özrümü bağışla. Bir dahakine daha tutarlı sallamayı deneyeceğim." Taehyung'a göz kırptı.
"Buraya gelen herkese de böyle tahminlerde bulunuyor musun?"
"Aslında evet? Hem eğlenceli oluyor, hem de keyifli muhabbet olunca başka bir içki daha ısmarlıyorlar. İki taraflı bir kazanç söz konusu. Sen de denemelisin. Bak şimdi." Hemen sağında kalan çifti gösterdi. "Kız geldiğinden beri hiçbir şey içmedi ve epeyi de sinirli görünüyor. Yanındaki çocuk da dördüncü bardağı az önce devirdi. Kavga etmişler? Ve kız ondan ayrılmak istiyor?"
Taehyung kanında dolaşan alkolün etkisiyle güldü. "Peki bunun doğru olup olmadığını nasıl öğreneceksin?"
Barmen omuzlarını silkti. "Çocuk birazdan sızar, kız da tek kaldığında yanına gidip onunla konuşmayı planlıyorum. Eğer erken ayrılmayı düşünüyorsa çok yazık olur, bu merakla sonsuza dek yaşamak zorunda kalırım."
"Bence bu kadar çok düşünme."
Barmen gülümsedi ve bakışlarını başka bir yere çevirdikten sonra gördükleri yüzünden olacak ki Taehyung'un dikkatini kuru bir öksürükle çekme ihtiyacı duydu. "Senin sarışını yiyorlar bak."
Taehyung o tarafa dönmemek için büyük bir çaba sarf etti, gerçekten. Boş bardağındaki parmak izlerini bile uzun uzun izledi fakat yine de bu meraka karşı gelemedi. Başını çevirip sarışını, az önceki kadınlardan biriyle öpüşürken gördüğünde bu kadar etkilenebileceğini hiç düşünmemişti; içi garip, çirkin bir hisle dolduğunda bile gözlerini onlardan çekemedi. Hoş, Jimin kadınla öpüşürken kendisine bakmayana kadar da Taehyung bakışlarını çekmeyi hiç düşünmemişti. Ama yapamadı. Oturduğu yerden ayaklanıp göğsüne dolan bu iğrenç hissin ne olduğunu bulmak için de vakit harcamak istemedi ve kulüpten çıkıp kapının önünde bir sigara yaktı. Hafif çakırkeyifti, hafif de içine dolan nikotinin etkisindeydi. Biraz daha rahatlamış hissediyordu.
Ta ki Jimin gelip onun omzuna dokunana ve dikkatini çekene değin.
"Barmeni oyalamanı söylemiştim." Dedi azarlar bir tonda. "Sen ise sigara içiyorsun."
"Sen de bilgi toplayacaktın ama görüyorum ki ikimiz de işimizi yapmıyoruz."
"Derdin ne senin? Neden sinirlendin birdenbire?"
Taehyung sigarasından derin bir nefes çekip dışarı üfledi ve "Yok bir şey." Dedi. "Kalabalık ortamlarda geriliyorum sadece." Bir bahane de olsa doğruydu; Taehyung kalabalık yerlerden oldu olası haz etmezdi zaten.
"Seni otele geri bırakmamı ister misin?"
"Peki sen ne yapacaksın?"
Jimin omuzlarını silkti. "Biraz etraftakilerle konuşur, bilgi almaya çalışırım. Sonra da evime dönerim?"
"Pekalâ, beni otele bırak o zaman."
Sarışın onu başıyla onayladı. Dudağındaki gülücük ise yol boyunca silinmedi.
***
Odasının kapısını açıp içeriye zorlukla adım atabildiğinde, Jimin'i omuzlarından iterek kapıya yaslamış ve elleriyle yanaklarını kavrayarak dudaklarına bir kez daha kapanmıştı. Bu duruma nasıl geldiklerini pek hatırlayamıyordu, tek bildiği otelin önüne vardıklarında kuru veda sözcüklerinin peşine Jimin'in kendisini yakalarından çekerek öpmesi ve bunun sonucunda asansörde devam eden başka bir öpüşmeydi.
Aralarındaki elektriği sadece kendisi hissediyor sanıyordu fakat yanılmıştı; Jimin de bunun farkındaydı ve o da bu arzuya yenik düşmüş olmalıydı, hem de Taehyung'tan önce.
Dudaklarını Jimin'in tatlanmış dudaklarından ayırmadan ceketini çekip çıkardığında, sarışının ellerinden birini erkekliğinde, diğerini de ensesine sıkıca tutunurken bulmuştu. Ağzı nefeslenmek ve kendisine sürtünen elin verdiği hazla inlemek için aralandığında, Jimin dilini onun ağzının içine itelemiş ve elini pantolonun içine sokarak sertleşmiş et parçasını kavramıştı. Taehyung buna en başından beri ihtiyaç diyordu ve bir bakıma da haklıydı; bu cidden bir ihtiyaçtı, Jimin'i hissetmek, onu öpmek, tadının ağzının içinde dağılmasına şahit olmak durduramadığı bir ihtiyaçtı hem de.
Jimin'i hızlıca soyarken, dudaklarını onun parfümüyle şenlenmiş çıplak boynuna bastırırken ve ince belini iki eliyle sıkıca kavramışken başı hiç olmadığı kadar dönüyor, düşünceleri de teker teker yok oluyordu. Mantığından tamamen uzak, hisleriyle hareket ettiği ilk seferde de bu kadar hızla yere çakılmayı beklememesi acemi oluşunu kolayca ele veriyordu. İlk kez biriyle sevişmiyordu elbette ama bu hisler yeniydi. Duygusuz bir pislik oluşu, Jimin'in dudaklarını öpmesine kadardı demek ki. Vücudunu ele geçiren hazzın her bir zerresini sonuna kadar hissedebiliyordu çünkü, heyecanlanan kalbinin gümbürtülerini ilk kez işitirmiş gibi işitiyordu; şaşkındı ama bunu belli etmek de istemiyordu.
Onu yatağa yatırıp üzerine çıktığında, çenesinin altından karnına doğru uzayan yolda dudaklarını ilerletmeye, öpücüklerini altındaki sıcak beyaz tene armağan etmeye devam etti.
Binlerce söz söylemek istiyordu, bir şeyler söylemek, belki de ilk defa gevezelik yapmak istiyordu çünkü Jimin'le bir olduğunda tüm duyularının tamamen açıldığını hissetmişti. Jimin'in derin solukları, terden ıslanmış bedeni, kokusu, teninin tuzlu tadı, aralık gözlerinin ardından uyuşuk uyuşuk bakışı, her şey ama her şey çok netti.
Tüm bu sahneleri beyninin içine kazımak istediğini fark ettiğinde ise kalçası ileri geri bir döngünün içinde, Jimin'in inlemelerini ağzının içinde yutuyor vaziyetteydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
found & lost √
Fanfiction[ vmin ] cevapları bulmak yerine, seninle bir yolculuğa çıkmak istedim sadece. #vminsuitficfest