karanlık sokaklar kör, sağır, dilsiz

474 37 67
                                    

Genç adam hafif çiseleyen yağmurun altında, üzerindeki ince cekete sarılarak ilerliyordu. Hava serin, insanlar aceleci, cadde kalabalıktı. Saat neredeyse akşama varmak üzereydi. Gökyüzünün rengi yeni yeni değişiyordu ki yoldan geçen arabalardan çoğu farlarını yakmıştı bile. Yanından geçen araçların ışığı gözünü alırken hızlı adımlarının arasında kolundaki saate baktı. Pekala, gecikmiş sayılmazdı.

Mesaisi biteli yarım saat olmuştu henüz. Hafta başında başladığı işinin beşinci günündeydi. Birazdan gireceği restoranda yenilecek yemek de bu sebepten düzenlenmişti zaten. Onu tanımak için.

Böyle davetlerden haz etmezdi esasında. Lüks yemekler telef olurken samimiyetsiz kahkahalar havada uçuşur, kimsenin ilgisini çekmeyen naçizane bir konu sofranın ana menüsü olurdu, biliyordu. Yine öyle olacaktı.

Sıkıntıyla ofladı. Yağmur iyiden iyiye bastırırken alnına düşen koyulaşmış bakır rengi saçlarını geriye taradı ve telefonundaki navigasyondan çıkan sesle sağa döndü. Bu akşamı hızlı bir şekilde atlatıp bir an evvel evine dönmeyi dilediği birkaç dakikanın ardından sonunda varabildi ışıkların süslediği restorana. Kapıyı açıp içeri girerken dışarının soğuğuna tezat, ılık bir esinti yaladı yüzünü. Eh, en azından yemeklerin kokusu fena değildi. Pek de dolu sayılmayan mekana göz gezdirdiği sırada ona el sallayan taze çalışma arkadaşlarıyla kesişti gözü.

"Sehun! Buradayız."

Yönünü değiştirerek basit bir gülümseme kondurdu suratına.

"Merhaba," dedi herkesle teker teker selamlaşmaktansa ortaya konuşmayı tercih ederek. Kendisine ayrılmış sandalyeyi çekti. "bekletmedim umarım."

"Yoo, hayır. Biz de yeni geldik."

Cam kenarında oturan, yaşıt olduklarını düşündüğü, kendisinden bir önceki çaylak, onun hemen yanında, gelir gelmez gözünden kaçırmadığı, masanın altından elini tutan sarışın kadın -çok büyük ihtimalle yeni sevgili olmuşlardı- ve karşılıklı oturduğu, onlara istinaden daha yaşlı olan kır saçlı adam. Kendisiyle beraber toplam dört kişi. Anlaşılan bütün pazarlama bölümü icap etmemişti bu yeni çalışanı tanıma davetine. Hay hay sorun yoktu, işine gelirdi. Kalabalıktan haz ettiğini söyleyemeyecekti.

Kendisine yöneltilen nasılsın, işe alıştın mı misali klişe soruları hep aynı ifadeyle cevapladı. Havaların ne kadar hızlı soğuduğu, bu mekandaki yemeklerin fevkalade lezzeti, hayatın yorucu temposu gibi havadan sudan birkaç muhabbetin ardından ise siparişler gelmiş, sohbet bir tık daha koyulaşmıştı.

"Denetim departmanında sıkıntı çıkmış son anda, bir sonraki aya kaldı satışlar. Umarım bizim avanstan vazgeçmemiştir patron."

"O sinsi heriften her şeyi beklerim ben, geçen sefer de üretimden çıkmamış malzemenin hesabını bizden sorup maaşımızdan kesmedi mi?"

"Kesti şerefsiz."

Aralarındaki en kıdemli olan kır saçlı adam bıyığına bulaşmış şarabı peçeteyle silip homurdanırken genç adam öylece onları izlemeye devam ediyordu. Önündeki yemekten aldığı üçüncü kaşığı ağzına götürüp sandığından daha farklı ilerleyen konuşmaya kulak verdi. İlk haftadan dedikoduya şahit olmayı beklemiyordu doğrusu.

"İşten çıkarmaya yer arıyor ama ne yapalım, alem iş ararken buna da minnet duymak lazım." Eski çaylak söylene söylene burnuna düşen gözlüğünü düzeltti. Bu sırada yanındaki kadının elini bıraksa da hemen geri tutmuştu. Komik bir manzaraya tanık oluyordu Sehun ancak gülmedi. Göz ucuyla onları izlemeyi bırakıp başını salladı dinliyor imajını zedelememek için. Eh, haksız sayılmazlardı ne de olsa.

Fallen Leaves || sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin