Final değildir, keyifli okumalar.
Bir, iki, üç, dört.
Bedenimin önce havalanıp sonra yere çakıldığını çok net hatırlıyorum.
Beş, altı, yedi.
Şiddetli bir acı. Sesimi çıkaramayacağım kadar şiddetli bir sızı vücudumu ele geçiriyor. Bağırmak istiyorum lakin benim yerime insanların çığlıkları dolduruyor kulağımı.
Sekiz, dokuz, on.
Kalkmaya çalışıyorum yapışıp kaldığım asfalttan, yine de parmağımın ucu bile kıpırdamıyor. Nefesim göğsümde pürüzlenip kısık bir inilti halinde çıkıyor dışarı.
On bir, on iki..
Daha fazla açık tutamıyorum gözlerimi. Belki de en başından beri kapalılar, bilmiyorum.
Yirmi.
Tek hissettiğim soğuk. Acı yok, sesler kesildi, ışıklar söndü.
Yirmi bir.
Ölüm en beklenmedik anda çalarmış kapıyı.
***
Hayatın bir numaralı kuralıdır, her şey bir gün son bulur ve her geçen saniyede öleceğin ana biraz daha yaklaşırsın. Küçüklükten beri de hep böyle öğretilmiştir; Geçen zaman geri gelmez.
Benim de körü körüne inandığım bu düşünce gözlerimi yatağımda yeni bir güne açtığım anda gerçekliğini yitirmişti.
Ben ölmüştüm. Ölümün buz gibi soğuğunu ensemde hissetmiştim ben. Oysa şimdi, bir sene önceki gençliğim yatağa oturmuş, bütün canlılığıyla delirmemeye çalışıyordu. Başımı kaldırıp karşımdaki takvime baktım belki de milyonuncu kez.
5 Aralık 2020.
Üniversiteden mezun olalı üç ay olmuştu bu vakitte. İşsiz ve yalnızdım. Hayattaki tek yakınım, maddi manevi her türlü desteğini benden esirgemeyen dedem, ben son sınıftayken vefat ettiğinde hayatın acımasız zorlukları da kapıma çoktan dayanmıştı. O günleri o kadar iyi hatırlıyordum ki, ölsem unutmam demem ironik kaçacaktı.
Dedemin sürekli yoklayan eksikliği, biriken faturalar, sayısız red yediğim iş başvuruları.. Hayatımın en boktan döneminin yeni başladığı zamanlar. Ne olmuştu nasıl olmuştu hiçbir fikrim yoktu lakin beni o günlere götüren bir nefes daha verilmişti bana. Sabah uyandığım ve diriliğimi hissettiğim andan beri bunu düşünüyordum ve vardığım sonuç ikinci bir hayata başladığımı fark etmiş olmamdı. Başlarda her şeyin korkunç bir kabustan ibaret olduğunu varsaysam da değildi. Kafayı yiyecektim. Nasıl? Nasıl mümkün olabilirdi?
Aklımda o kadar çok soru vardı ki, hepsi zihnimin duvarlarına çarpıp kafamda çınlıyordu. Neden bir kül kavanozunda değildim? Yoksa öteki taraf denilen yer bu muydu? Hava cehennemde olmam için fazla soğukken, az evvel kira borcunu ödemediğim için kapıyı çalan ev sahibi de hiç cennet meleğine benzemiyordu.
Tanrım... Neden her şey bir yıl öncekiyle aynıydı? O kadar ölü insan arasından neden ben yeniden buraya salınmıştım ve neden bu vakitteydim?
Bu sorular iki gün boyunca aklımdan bir an olsun çıkmadı. Yatağa uzandım, bir şeylerin değişmesini bekledim, belki de delirdim dedim, şu odadan bir adım atmadım dışarı. Lakin hiçbir şey değişmedi. Takvimler 7 Aralık 2020 Pazartesiyi gösterirken bu gerçekle yüzleştim.
Hayat tek seyirlik bir tiyatro oyunundan ibaretti bazen. Oyun biter, sahne kararır, alkışı duyardın. Benim naçizane sahneme ise bir ışık daha düşmüştü. Pekala sayın seyirciler; ikinci perde başlayabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fallen Leaves || sekai
Fanfictamamlandı "O, tanıdığım en neşeli adamlardan biriydi. Senin masanda çalışıyordu. O gelmeden sabah olmazdı ofiste. Hani girişteki ahşap kapı var ya, kapıyı açışından tanırdık onu. Gün ışığıyım ben derdi, sayemde aydınlanıyor içerisi. Komşuyduk aynı...