çok mu kalander sandınız dert anlatmayınca

210 24 79
                                    

Keyifli okumalar.

İnsanın aklını başında tutan şey kabullenmesidir. Kendini ve içinde bulunduğu dünyayı kabullenmek.. O saatten sonra ne olursa olsun vız gelir o kişiye. Çünkü değiştiremeyeceği şeylerin bileğini büktüğünün farkındadır ve farkındalık en acımasız ilaçtır.

Beni aklımı sıyırmanın eşiğinden kurtaran da bu farkındalık denen illetti işte. Durumumu ve zavallı hayatıma yeniden dönüşümü kabullenmiştim. Lakin kafayı her yastığa koyduğumda adı zihnime pelesenk olmuş adam beni deliliğin ince çizgisine sürüklüyordu. Kanlı canlı karşımda dururken onun ölmüş olmasını almıyordu aklım.

Günlerim artık benden sıkılmaya başladığına emin olduğum bu adamı takip etmekle geçiyordu. Kaçıncı uykusuz sabaha uyandığımı sayamadığım ve kendime edindiğim yeni görevimle ofisteydim yine. Kapının açılmasıyla kafam kurulu bir robot gibi anında oraya çevrildi. Kahveliklerinin arasına serpiştirilmiş pembe tutamları solmaya yüz tutmuşken cıvıl cıvıl giydiği renk cümbüşü kıyafetleri formunu koruyordu. Bugünün kombini bebe mavisi bir kazak ve salaş, sarı bir pantolondu. Kısacası yine renklerin arkasına gizlemişti kendini.

"Günaydın millet!" diye gülümseyerek girdi içeri. Herkes aynı gülümsemeyle karşılık verirken ben sapık gibi onu süzdüğümü geç fark ettim. Boynumdan yüzüme hücum eden ısıyla bakışlarımı kaçırdım.

"Hayırdır çaylak?" diye laf attı bana. "Çok beğendiysen senin olsun." Ojeli elleriyle kazağını işaret ediyordu.

"Hayır."

Kaşları havalanırken dilimi ısırdım. Şu ani çıkışlarım yüzünden yanlış anlaşılıyordum sürekli. "Yani beğendim ama o yüzden bakmıyordum.. Şey olmuş.."

"Ne olmuş?"

Aishh!

"Paltonuza tüy bulaşmış." Aklıma gelen ilk şeyi söylesem de doğruydu. Büyük ihtimalle yine sabah mahalledeki kara kediyle ilgilenmişti. Gözlerini kısarak önce paltosuna sonra bana baktı. Ardından söylene söylene kendi masasına geçti.

"Çözemedim bir şu kaçık herifi.."

Hah.. Kim kimi çözememişti acaba?

"Sehun, bir bakar mısın?" Departman şefinin bana seslenmesiyle onu kendi haline bırakıp masamdan kalktım.

"Efendim sunbae?"

"Yeni bir iş aldık ve Jongin diğer afişle ilgileniyor. Senden bir logo kataloğu hazırlamanı istiyorum." İlk kez tek başıma bir görev alıyordum bu ofiste. Genelde hep ekip içine dahil ediliyordum işi öğrenmem için.

"Hangi kategoride?"

"Bilgisayar oyunları." Surat ifademi sabit tutarken başımı salladım. Hiç ilgili olduğum bir alan değildi.

"Zorlandığın yerlerde Jongin'den yardım alırsın. İki güne hazır olsun." diyerek çıktı odadan. Jongin adının geçmesiyle kafasını kaldırsa da tekrar önüne döndü. İşler şu günlerde iyi gittiğinden herkes fazlasıyla meşguldü. Yeniden masamın başına geçip tasarım için kullandığımız programı açtım. Ekranda binlerce şablon bana göz kırpıyordu.

Tanrım.. Saatler sonra mesai bittiğinde yalnızca üç taslak vardı elimde. Bu iş sandığımdan da zor olacak gibiydi. Eğer sadece mesai saatleri içinde çalışırsam bitirmem mümkün değildi. Bilgisayarı da yanıma almaya karar verirken Jongin'in çoktan gittiğini fark ettim. Üzerime hızlıca montumu geçirip çıktım ofisten. Çok uzağımda değildi, tam köşeyi dönüyordu ki yakaladım onu.

"Bay Kim niye beklemiyorsunuz yahu?" Ona yetişmek için hızlı adımlar attığımdan soluk soluğa kalmıştım. Gözlerini devirerek durakta yanıma oturdu.

Fallen Leaves || sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin