1. Bölüm: Zeynep-Bade

1.2K 23 11
                                    

Öncelikle bunu okuyan insancık ^^ Bu benim ilk hikayem ve ne kadar heyecanlı olduğumu tahmin bile edemezsin. Bu hikaye çok uzun süredir sana ulaşmayı bekliyordu ve artık kavuştunuz :) Hikayemi okurken bu olayların  gerçekten çoğunun gerçek olduğunu bilmeni isterim. Aslında Wattpadd e yazıp yazmama konusunda çok fazla ikilemde kalsam da en sonunda dayanamadım. Ve işte benim hikayem...

***

Burger King’ten çıktıktan sonra metrobüse yöneldik. Sağıma baktığımda telefon hala Buse’de idi. Ve Çağan’dan gelen mesaja gülmekteydi:

-  Bu çoçuk cidden mal yaa. Kızlardan nefret ediyorum diyor bi de. egosu tavan yapmış resmen. İyi ki  bi tipi var hee.

Tabi bunları söylerken Çağan’ın bu düşüncesinin egosuyla hiçbir alakasının olmadığını bilmiyorduk. Sonuçta sadece telefondan görüştüğünüz birisini ne kadar tanıyabilirsiniz ki.

Kolamdan aldığım büyük bir yudumu Buse’nin kafama vurmasıyla püskürttüm. Düşüncelerime fazla dalmıştım sanırım. Yine… Kıza cevap bile vermemiştim:

-  Kızım ben kime diyorum yaa..? Etrafta Leyla gibi dolanıyorsun hayırdır?

-  Yok yaa. Damlı-

Karşıdan gelen çocuğun şokuyla lafım kesilmiş yüzümdeki ifadesizlik yerini piç smile’e bırakmıştı:

- Ooooo Buse seninki geliyor. Bak bak!

- Hani? Kim? Nerde?

Salak salak etrafına bakınan Buse Utku’yu görünce olduğu yere çivilenmişti. Bir-iki saniye sonra hışımla bana dönüp işaret parmağını tehtidkâr bir şekilde bana sallayarak:

-  Bir daha ona senin ki dersen akşam tatlı yerine senin helvanı yerim!

Suratındaki ifade ve söylediğinin üzerine kendimi  tutamayıp kahkahalara boğulmuştum. Tam bu sırada Buse beni dirseğiyle dürtükleyince ona döndüm. Benim az önceki piç smileımı Buse çalmıştı:

-  Bence Utku’dan çok Çağan daha dikkat çekici.

Çağan mı? Çağan mı dedi o? Çağan kim yaa? Telefonda konuştuğum… Ohaaa  saçmalama Zeynep. Sonuçta burası İstanbul onu görmem 13 milyonda 1. Yani İMKANSIZ!

Buse her endişelendiğinde yaptığı gibi parmağının kenarını ısırmaya başlamıştı. Şimdi düşündüm de bu kız çok mu tatlı ne? Neyse Buse’yi başka zaman çekiştiririz. Şimdi zamanı olduğunu hiç sanmıyorum.:

-  Aha şimdi sıçtık! Bu tarafa mı geliyor onlar?

Meraktan mı endişeden mi yoksa gerçekten Çağan’ı görmek istediğimden mi pek emin olmasam da kafamı çevirip az önce Utku’nun olduğu yere döndüm. Bu çocuk eski yerinden daha mı yakındı ne? Bize doğru bakıyordu ama bana bakmadığına emindim sonuçta yanımda Buse vardı. Aaa doğru siz o olayları da bilmiyorsunuz. Tamam tamam sabredin birazcık.

Utku’yu incelediğimde üstünde kapşonlu koyu yeşil bir ceket içinde de tesadüf müdür yoksa hiç çıkarmadığından mıdır bilmem Buse’nin ona doğum gününde aldığı kavun içi tişört vardı. Tabi Utku onu saatlerce arayıp Koton’dan sadece 7 tl’ye aldığımızı bilmiyordu. Sonuçta öğrenciyiz. Bi de güzel olunca işimize gelmişti doğrusu.

Utku’yla ilk tanışmamız Buse’nin beni zorla peşinden sürüklemesiyle olmuştu. İlk gördüğümde soğuk, kaba ve serseri olduğunu düşünsem de diğer buluşmalarımızda tanıdıkça aslında hiç de öyle olmadığını anladım. Aslında çok eğlenceli bir çocuktur Utku. Düşününce onunla yaptığımız bowling maçlarını özlemedim de değil. Tabi en son ki oynayışımızda scoreboardtan Buse’ye ilanı aşk etmeseydi her şey daha güzel olabilirdi.

Ah bu Buse tatlı matlı ama kızdığında arkana bakmadan oradan uzaklaşmalısın. Çünkü aktif bir volkan gibi patlayabilir ve o kafasında tasarladığı işkenceleri sizin üzerinizde denemekten hiç çekinmez. Ama şimdi biraz da haklı yani. Sen iki yıldır kardeşin bil, sırlarını anlat, o sana ilanı aşk etsin… neyse.

İncelemeye devam ettiğimde kestane rengi olan saçlarıyla içindeki tişörtü tam bir uyum içerisindeydi. Altında bol bir kot pantolon ve spor ayakkabısıyla her zaman ki gibi spor ama dikkat çekici bir görüntüsü vardı. Kankamın kankası olması başka gözle bakacağım bir çocuktu Utku. Onun tam yanında ilerleyen çocuğu gördüğümde bir iki kere fotoğrafını gördüğüm Çağan olduğunu fark ettim. Allah kahretsin!

Üstünde ki siyah salaş tişört ve altındaki siyah dar pantolonuyla cenazeye gider gibi bi hali vardı. Gözündeki siyah rayban gözlüğü çıkarıp oldukça havalı bir şekilde kumral saçlarına taktığında bi an o düşündüğüm cenazede ölen kişinin kendim olmasını istedim. Bu düşünceyle kafmı iki yana sallayıp kendimi kendime getirmeye çalıştım. Sonuçta ben Zeynep Gürel’dim. Bir erkeğe aşık olup 10 yıl boyunca onu hiç görmediğim halde onun arkasından ağlayan Buse gibi değilim. Ben daha aşka bile inanmıyordum ki. Bir zamanlar feminist bile sayılabilirdim. Peki o zaman Çağan’ı gördüğümdeki kalp atışlarımın hızlanmasının nedeni neydi? Belki de sadece etrafındaki diğer kızlar gibi hayranlıktan öte bir şey değildir. Evet, evet. Aynen öyle. Bu sadece basit bir hayranlıktı o kadar. Ya da… her neyse… bu düşüncelerimden Utku’nun sesiyle sıyrıldım:

- Buse? Görüşmeyeli çok olmuştu.

Buse’nin canı sıkılmış olacak ki büyük bir nefes verip:

-  Çok da özlediğimi sanmıyorum.

-  Buse yapma böyle. Zaten 1 aydır göremiyorum seni. Suçum sevmek mi?

-  Hayır Utku. Senin suçun yıllardır kardeşim gibi yanımda olup sonra da ilanı aşk ettiğinden beri kendini Emir ile kıyaslamaya başlaman.

Yeri gelmişken söyleyeyim. İşte o Buse’nin 7 yıldır gözyaşı döktüğü kişi Emir’di. Aslında Emir de Buse gibi İzmirliydi. Ama babasının tayini nedeniyle şuan Ankara’daydı. Buse Emir’i sevdiğini inkar etse de doğum gününde Emir’in ona attığı “Doğum günün kutlu olsun, Mızmızcan.”mesajıyla havalara uçup, saatlerce yatakta zıplayıp “Mızmızcan dediğini hatırlıyor.” Diye bağırdığını ve beni defalarca öptüğünü dün gibi hatırlıyorum. Benim ona aldığım bir koli çikolatalı süte –ki Buse’nin hayatta vazgeçemediği tek şeydir- ve pufuduk ayıcığa bile bunun yarısı kadar bile sevinmemişti. Bozuldum mu? Tabiki de hayır. Çünkü o mutluysa ben de mutluydum.

Sanırsam Çağan büyük bir kavganın olacağını sezdiğinden yalandan öksürüp elini Buse’ye uzattı:

-  Ben Çağan. Adını çok duymuştum.

Buse yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirip Çağan’la tokalaştı. Eee sonuçta sinirliydi. En azından terslememişti. Buna da şükür.

Çağan elini bana uzattığında daha buna hazır değildim. İstemsizce elini tuttum. Gülümseyerek:

- Çağan.

Dedi. Lanet olsun. Bu çocuk bu kadar tatlı gülmek zorunda mıydı? Gözlerindeki beklentiden adımı söylemem gerektiğini anlamıştım. Bir anlık telaşla Buse’nin bana hep dediği ismi hatırlayıp:

- Bade

Dedim. Utku şaşkın bakışlarıyla bana dönüp:

- Bade mi?

Diyince Utku ayrıntısını atladığımı farkettiim. İşte şimdi tam anlamıyla sıçmıştım!

Bu ne yaaa… Hiçbir şey anlamadım diyorsunuz di mi? Tamam tamam. İşte her şey bir dönem önce şöyle başlamıştı...

Çünkü... En Güzel ÇARESİZLİĞİMSİN.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin