Pascal Tippel, Mon amant de Saint Jean
***
Gecenin ikinci rüyası başladı. Rüya da değil, belki düş. Hayır, düş kadar huzurlu değil, olsa olsa bu bir sanrı; bu sesler, alkışlar, çığırtılar birer hezeyan..
Konuklar hâlâ alınmaya devam ederken başlamak üzere olan gösteriler yüzünden dışarıda bir izdiham peyda olmuş. Biletini, kapıdaki biletçinin üzerine atıp gitmeye çalışanlar Ucubeleri görmek için birbirini eziyor. Şimdi dağınık üstü başı ve yüzlerinde yaraları ile onlar da Ucubelere benziyor.
Bir ıslık çatlıyor havada. Herkes sus pus. Derken Akordiyon yavaş fakat keyifli bir melodi ile çalmaya başlıyor. Sesi her yerden duyuluyor. Sanki herkese ne yapması gerektiğini söylüyor, bir saatin tik taklarına benzeyen sesi hareketlere yön veriyor. Konuklar arasındaki izdiham duruluyor. Yüzlere meraklı ve keyifli bir gülüş yayılıyor. Dünyanın dört bir yanından ve birçok âlemden gelen konuklar karga suratlı biletçiye biletini gösteriyor. Biletçi gagası ile bir kez vuruyor gümüşi madenden yuvarlak bilete. Bilet havada sıçrıyor, dönüyor dönüyor ve Biletçinin gerisindeki devasa kumbaraya giriyor. Duyulan çınlama sesi biriken biletlerin çokluğuyla Akordeonu çalan Beyaz Elleri memnun ediyor. Sanki âlemler önünde dize geliyor.
Ucubelerin gösterisi başlamadan salon doluyor. Tıklım tıklım, sözlerden sessiz, heyecanlı nefeslerle içerde kızgın bir tufan çıkabilir. Birbirinden ilginç insan suretleri, Akordiyonun sesi ile kendilerine buyrulanı yapıyor. Hiçbir yerde takdir görmemiş, iğrenilmiş, hakarete uğramış ve yok edilmek istenmiş bu çirkin varlıklar, sadece bu çadırda rastladıkları meraklı, heyecanlı bakışların altında gösterisi ile takdir edilmekten memnun, Akordiyonu çalan beyaz ellere şükranla bakıyorlar çadırın en tepesine. Kubbesinde beyaz kadife tahtına kurulmuş her şeyi gözeten bakışları ile himmetleri kabul ediyor ve onlara istenilmeyen varlıklarını sürdürmelerine fırsat tanıyor.
Ucubelerden sonra Gudubetler çıkıyor sahneye. Onlar kadar iğrenti suretleri konukları daha da heyecanlandırıyor, bir kahkaha bile duyuluyor konuklardan. Ondan cesaret alan bir başka kahkaha duyuluyor. Gudubetler birbirine sokuluyor ve varlıklarını alaya alan bu gülüşlerden gösterisini sakınıyor. Akordeon şiddetle çalmaya başlıyor öyle ki kahkahaları kendi kulaklarını acıtıyor. Sözsüz sessizlik yeniden heyecanlı nefeslere yer veriyor. Gudubetleri harekete geçiren keyifli melodiye dönüştüğünde Akordiyondaki Beyaz Eller de onlarla aynı ritmi tutuyor. Üzerlerine yağan rahmet bakışları oynayın, eğlenin çocuklarım fısıltısı ile onları okşuyor. Gudubetler ne insana ne hayvana benziyor. İkinci bakışa cesaret vermeyen suratlarına ancak bu çadırda gözler kırpılmadan yüzlerce kez bakılıyor. Varlıklarına verilen bu kıymet hayatlarını katlanılır kılıyor ve Kubbedeki Beyaz Ellere kaldırıyorlar ellerini dua gibi. Gösterileri alkışlarla biterken onlar melodinin sahibine şükrediyor.
Gudubetler bir bir çekilirken Garibeler çıkıyor sahneye. Hilkatten eksik uzuvları konukların nefeslerini kesiyor. Her âlemden Garibeler izleyenlere kendi tam oluşlarını vurgularken, bununla kutsanıyorlar. Gösteri sadece bakmakla ilgili. Konuklara öylece bakıyorlar, bir akışla yer değiştirirken tek görevleri binlerce konuğun her birinin gözlerine bakmak ve varlığın ne demek olduğunu onlara göstermek: Ben de olmayan şeye sahipsin. Bu tedirgin edici yargı yine de izlerken zevk veriyor. Konuklar onlarda olmayan şeylere sahip olmakla kendi biricik yücelikleriyle tatmin oluyorlar. Garibeler buna gücenmiyor. Garibeler sahneden inerken onları hor görüyor. Ha bir eksik ha bir fazla, ömür aynı ve anlamsız olunca. Değil mi ki ölümün huzurunda herkes eşit ve toprak her ölümlüyü çürütmeye muktedir.