The Promised Neverland OST, Isabella's Lullaby
***
Ertesi gün kollarında uyandığında hâlâ kollarındaydı fakat duyduğu yakıcı sıcaklık tepeye ulaşan günden kaynaklıydı. KyungSoo yanağını saçlarına yaslamış hiç uyanmayacak gibi derin iç çekişlerle uyuyordu. Gündüz de uyumasına rağmen ilk akşamdan beri uyuduğu gece ile birlikte bu uyku çok fazla gibi duruyordu bu narin bedene. Garibelerden biri de onun gibi çok uyurdu. Diğerleri onun düşünmekten yorgun düştüğünü söylerdi. Şu kelime biriktirme işi onun için gerçekten yorucu olmalıydı.
Yanağındaki eli boynuna kaymıştı. Fakat göğsündeki sıcaklık oradan daha fazlaydı. Diğer eli omzundan sırtına yaslıydı. Kendi elleri ise aralarında kucağına yaslı.. Daha kaç gece bu avuntuya sarılabileceğini hesaplamaya koyuldu. Elinde hiçbir veri yoktu. KyungSoo duymak istediği kelimeler kadar bu kasabada kalacaktı. Belki biraz sonra, belki akşam, belki yarın, belki günler sonra ama bir gün bu sıcaklığını da alarak ve ismine yeni bir yalnızlık, belki daha koyusunu, bırakarak gidecekti.
Pelerinine tutundu, "gitme.." diye bir fısıltı düştü dilinden. Kendi sesinden olduğuna inanmak güçtü. Ne zamandır burada olduğunu bilmediği bu yerde geride kalan olmak istemiyordu. Nasıl geldiğini, daha ne kadar sirkte dans edeceğini de bilmiyordu. KyungSoo'nun aksine erişkin olunca ne yapacağını da bilmiyordu. Arayacağı, ardına düşüp gayret edeceği bir gayesi de yoktu. Neden yalnız olduğunu da bilmiyordu. Kasabada analı babalı kardeşli evlerden onun neden olmadığını, neden bu ağaç evde tek başına yaşayıp sadece ayda bir gece dans ettiğini bilmiyordu. Ama dans etmeyi seviyordu. Gölgesi bile diğer insanlar gibi ayakucuna bağlı değildi. O bile kendisinden uzağa gidebilirken her şey ismindeki yalnızlığı koyulaştırmak için özellikle hayatına bırakılmış gibiydi. Sanki bir geçitten bu sirke çıkmış ve ait olduğu her şey, anıları da dahil geçidin diğer tarafında kalmış gibi bir uyumsuzluk.. Bu uyumsuzluğu kasabaya her inişinde hissediyor ve hatırlamak istedikleri için kasabaya inmekten geri duramıyordu.
Boynundaki el, tenini okşamaya durunca göğsündeki yakı, karnına ve daha aşağılara yayıldı.
"Sıcacık olmuşsun.."
KyungSoo uykulu sesiyle mırıldanırken Jongin'i daha çok çekti göğsüne.
"Çişim var." dedi Jongin. Aşağılarda hissettiği sancılar ona daha çok baskı yapıyordu.
"Benim de var.." dedi KyungSoo uzun uzun esnemeden önce.
"Hiç bu kadar uyuduğumu hatırlamıyorum." diye gerinerek kollarını çözdü Jongin'den.
"Normalinin bu olmadığına sevindim."
KyungSoo ellerini başının gerisinde topladı, elma ağacının yaprakları arasında oynaşan gün ışığına daldı gözleri. Durup durup esneyişinde gözleri yaşardı.
"Burada normal olmayan başka bir şeyler var."
"Ben hep burada yaşıyorum. Bana her şey normal geliyor."
KyungSoo esnemekten yorularak ellerini ağzına kapadı.
"Çok kasvet ve ümitsizlik var. En sevmediğim kelimelerden. Sanki ağaçların arasında buhranlar geçiren bir şehir dolusu insan yeisle konuşuyor gibi. Onları dinlemek beni çok yoruyor."
Jongin bu sözleri düşünürken elini sirkten tarafa çevirdi.
"Tam şurada görenlerin ya yüzünü çevirdiği ya da iğrenerek baktığı kimseler var. Onlara Ucubeler, Gudubetler ve Garibeler deniyor. Ama ben onlardan rahatsızlık duymuyorum. Hepsini yarasından tanıyabiliyorum."