Onu kalbimin sahibi yapacaktım!Bu yüzden ani gelen bir karar ile sıvıştığım çalıların arasından daha belirgin bir yere geçtim. Yaptığım bu hareketin onun dikkatini çekeceğini düşünmüştüm fakat beni hala fark etmemişti. Çünkü rüzgarın hafif esintili sesinde benim hareketimin oluşturduğu ufak çalı sesleri duyulmamıştı bile. O sırada hala izlediğim kızıl saçlı oğlan, her baktığımda daha da güzelleşiyordu sanki...
Bu izleme sırasında arada az da olsa net görebildiğim suratı ise anlatmaya kelimelerin yetemeyeceği kadar büyülü hissettirirken, beni daha da çok kendine çekiyordu. Özellikle yeşilin tonu olan o gözleri... Buradan bile net bir şekilde gözükebiliyordu.
Hala beni fark etmeden bir melodi mırıldanmaya devam ediyordu doğa ananın oğlu fakat benim biraz daha beklemeye sabrım el vermiyordu. Çünkü o güzel çehresiyle, sesiyle olsun beni etkisi altına almış ve çıkmama engel oluyordu. Üstüne üstük fırtınada oluşan bir hortum edasıyla beni gittikçe daha fazla içine çekiyor ve bırakmadan sürüklenmeme sebep oluyordu.
O sırada aklıma koyduğum -onu kalbimin sahibi yapmak- şey için hiç düşünmeden ağzından güzel melodiler dökülen oğlana doğru bir adım atarken,
"Benimle gel güzel oğlan, söğüt yatağından gel."
diyerek çağırdım onu.
O sırada gözlerimiz birbirine ilk defa deydi ve bu bende tarif edilemeyecek duygular oluşturmaya yetmişti. Ama düşüncelerimi hemen toparlayıp odağımı karşımdaki söğüt ağacının kökleri arasında uzanan oğlana verdim. O sırada hala gözlerimin içine bakarken kafasını iki yana salladı ve mırıldandığı melodisini benim daha rahat duyup anlayabileceğim bir tona getirip
"Gör beni şimdi, burayı terk edemem; dinle beni şimdi seni takip etmemi isteme benden."
melodili bir şekilde şarkısını söyledi.
Bir an kulağıma ilişen şarkı sözleri ile şaşkına dönmüş bir halde ilk adım attığım şekilde kalakalmıştım. Ne düşüneceğimi ya da o an ne yapacağımı şaşırmıştım. Karşımdaki oğlan beni o kadar büyüleyip etkisi altına almıştı ki hiç bir sonraki adımımı düşünmeden ilerleyip bir şeyler yapmıştım bile. Artık her şey için çok geçti. Çünkü ben hissediyordum. Ben karşımda yeşillikler içerisinde, saçları kızıl kızıl parlayan ve göz alıcı bir hale bürünen bu oğlana tutulmuştum. Bu yüzden kararlıydım.
Onu kalbimin sahibi yapacaktım!
O nedenle hemen toparlanıp kendime geldim. O sırada karşımdaki güzellikten gözlerimi çekip etrafa kısa da olsa göz gezdirdiğimde hemen çaprazımdaki çalılıkların orada sarı, geniş yapraklarıyla tamamen açıp erginliğine* ulaşan bir çiçek gözüme ilişti.
Aklıma ilk gelen ve hiç düşünmeden yapmaya başladığım şeylere bir yenisini daha ekleyerek çiçeğe doğru iki adım atıp yere doğru eğildim. Artık sarı,ergin çiçeği parmaklarımın arasında tutuyordum.
Bundan sonra artık akışına bıraktığım ve ne olacağını düşünmediğim hareketlerimden bir yenisi ise sarı çiçeği parmaklarımın arasında tutarken arkamı dönmem ile gerçekleşti. Ardından -ürkütmekten çekindiğim için- oldukça yavaş adımlarım ile söğüt ağacının köklerinde uzanan kızıl saç tutamları, güneş hüzmeleri ile parıldayan oğlana doğru gittim. Ben tüm bunları yaparken ne bir takım melodiler mırıldanmıştı, ne de bana bir şeyler söylemişti. Sadece yattığı söğüt ağacının kökleri arasından beni izliyordu.
Yanına ulaştığımda ona doğru çömelerek parmaklarımın arasındaki ergin, sarı çiçeği ona doğru uzattım ve işte o anda karşımdaki güzel oğlandan bir gülümseme kazanmıştım. Bu hareket ne kadar basit gibi gözükse de, bir gülümseme ile kutsandığımı iliklerime kadar hissedebiliyordum. Ayrıca karşımdaki kızıl saçlı oğlan beni şaşırtmaya devam ediyordu çünkü ben daha az önceki gülümsemesinin etkisinden çıkamamışken gözlerimiz birbirinde takılı kaldığı sırada parmaklarımın ucundaki sarı çiçeği alıp kulağının arkasına şıkıştırdı.
O kadar çok yakışmıştı ki... Kızıl tutamların arasında kendini belli eden çiçeğe bakarken içimden iyi ki hareketlerimi düşünmeyip olayları akışına bıraktığımı geçirdim. Tam bu sırada ise kusursuz sesi kulaklarıma ulaştı,
"Jimin."
diye mırıldanmış ve susmuştu.
Kafamı ona daha çok çevirdim ve böylece biraz daha yakın durabiliyordum. Bu sırada,
"Adın mı ?"
diye sorumu yönelttim. Belki yine şarkı söylerkenki melodik sesinden uzak olan, asıl duymak istediğim eşsiz sesini işitirim diye bir umut bekliyordum fakat sadece ufak, onaylayan bir baş hareketi ile cevabımı almış oldum.
Elbetteki tüm bunlar benim için şu anlık yeter de artardı. Özellikle güzel oğlanın ağzından ilk çıkan sözlerden sonra bu narin halleri beni kendisine daha fazla çekiyordu. Hele ki adını söyleyişi...
Sanki beni etkilemek için elinden geleni yapıyormuş gibiydi. Fakat o, sadece onu ilk gördüğümdeki gibi davranıyordu. Yani tüm bunlar onun kendi büyüleyici muazzamlığından geliyordu. Bile isteye, düşündüğüm gibi yaptığı bir şey yoktu ortada. O çok masum duruyordu...
Çünkü o çok masumdu. Uzandığı söğüt yatağında, kızıl saçlarının her bir teli sanki güneşin etkisiyle parlarken, o çehresi tüm bunlar ile birleşip masumluğu ile bir bütünlük oluşturuyordu sanki. Çıkardığı melodileri saymıyorum bile.
O bedâyiydi* ben ise âdiye*.
O bedâyiyken sadece ben onun yanında durmalıydım. Âdiye ruhum bundan zevk alırken daha sonra olabilecekleri düşünmek istemiyordum. Yeterince etkilenen ben adımlarımı atarken düşünmeyi bırakalı çok olmuştu.
Onu kalbimin sahibi yapma yolunda her şeyi yapacaktım! Çünkü o benim bedâyim olmalıydı.
————————
• Ergin: Gelişimini tamamlamış, olgunlaşmış, yetişmiş, olmuş anlamlarına gelen bir kelimedir.
• Bedâyi: Eşi benzeri olmayan güzellikler ve görülmedik güzellikte şeyler anlamına gelen bir kelimedir.
• Âdiye: Alışılmış,sıradan ya da benzeri olan şeyler anlamına gelen bir kelimedir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝖳𝖧𝖤 𝖶𝖨𝖫𝖫𝖮𝖶 𝖬𝖠𝖨𝖣⚚ᴶᴵᴷᴼᴼᴷ
Teen Fiction"Benimle gel güzel oğlan, söğüt yatağından gel." Her şey bu cümleyle başlamıştı. Avcı Jungkook ormanda doğa ananın oğlu Jimin ile tanışmıştı ve her şey çok hızlı gelişmişti. Bu iki aşık, aşkı tatmak isterken başka şeyler ile de yüzleşmek zorunda k...