July - 1998

1.4K 224 687
                                    

Temmuz ayının tam ortasıydı; güneş tepedeydi. 97 model mavi Wolkswagen Beetle; iki yanı boş arazilerle dolu olan yolda ilerliyordu. Yüksek sesle Oh, Pretty Woman şarkısı çalıyordu ve açık pencereden gelen rüzgarın sesiyle karışıyordu. 

Arabayı süren kadın tamamen yola odaklanmış durumdaydı. Arka taraftaki bebek koltuğunda oturan oğlunun "Pweddy 'oman!" diyerek şarkıya eşlik etmeye çalıştığını duyunca gülümsedi, dikiz aynasından ona baktı. "Eğleniyor musun Harry?"

"Evet anniş!" diye bağırdı küçük çocuk. Büyük gözleri pencereden dışarıya bakıyor, etrafını anlamaya çalışıyordu. "Geldik mi?"

"Az kaldı bebeğim."

"Ben de abava sürüyorum, bak!" Çocuk kırmızı oyuncak arabasına havada daireler çizdirirken "Vuuu..." diye motor sesi de yapıyordu ve her hareketi annesinin gülümsemesini daha da büyütüyordu. 

"Aferin bebeğime." 

"Şimdi geldik mi anniş?"

"Geldik sayılır." 

Yaklaşık iki buçuk saattir yoldaydılar; Harry artık sıkılmaya başlamıştı. Dört yıllık hayatında ilk defa bu kadar uzun bir yolculuğa çıkıyordu. Saatlerce bir bebek koltuğunda sabit oturmaktan bıkmıştı, acıkmıştı ve nereye gittiklerini bile bilmiyordu.

Aslında Anne onu kendi gençliğinin geçtiği yere götürüyordu. Eşiyle yeni boşanmışlardı; her ne kadar bunu atlattığını iddia etse de hâlâ canı sıkılıyordu. Bir değişiklik yapmak; yaz tatilini üniversiteyi okuduğu sahil kasabasında, Worthing'de geçirmek istemişti.

Kasaba merkezine ulaştığında kendisine tanıdık gelen sokakları mutlulukla inceledi. Buranın huzurlu atmosferini özlemişti. Londra'yı da seviyordu ama oranın kalabalığı ve telaşesi insanı yoruyordu.

Worthing Hastanesi'nin önüne gelince kendisine tarif edilen adresi hatırlamaya çalıştı: Hastanenin önündeki otobüs durağının ilerisinden sağa dön. Yolun sağ tarafında, kırk beş numaralı evdeyim.

Hatırladığı yol tarifini takip ederek kırk beş numaralı eve ulaştı. Arabayı evin önüne park etti, arkasına dönüp oğluna baktı. "İşte geldik!"

"Geldik mi!" Harry heyecanla ellerini çırptı, nereye geldiklerini bilmiyor olmasına rağmen çok mutluydu. Anne oğlunun neşe dolu haline tebessüm ederek arabadan indi, arka kapıyı açtı ve onu da arabadan indirdi. Bavulunu bagajdan çıkarmak için yeterli enerjiye sahip değildi. Sadece oğlunun elini tuttu ve kapıya doğru yürüdü.

Zili çalmalarıyla kapının açılması arasında yalnızca yirmi saniye vardı. Kapının önünde düz kahverengi saçları ve büyük gülümsemesiyle genç bir kadın duruyordu. "Hoş geldiniz!" diyerek kollarını iki yana açmıştı. "Çok özledim seni, ne kadar zamandır görüşmüyoruz!" 

Anne ona sıkıca sarılırken "Ben de seni çok özledim, Jay." dedi samimi bir şekilde. Üniversitede oda arkadaşıydılar ve o zamandan bu yana yakın arkadaş olarak kalmışlardı. Mezuniyetten sonra Johannah Worthing'de yaşamayı tercih etmişti; Anne ise Londra'ya taşınmıştı. Yine de bir şekilde iletişimi sürdürmeyi başarmışlardı.

Bu yüzden Anne'in boşandığını duyar duymaz Johannah onu yanına çağırmıştı. Hem uzun zaman sonra tekrar yüz yüze görüşebilirlerdi, hem de Worthing'in sakinliği Anne'e üzüntüsünü unutturabilirdi.

Arkadaşına sıkıca sarıldıktan sonra onun yanındaki sarışın çocuğa baktı, dizlerinin üzerine çöküp onun boyuna ulaştı. "Sen de hoş geldin, Harry. Benim adım Johannah."

TINY HANDSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin