8¿

5K 457 855
                                    

Elimdeki poşeti yere bırakıp kapıyı anahtarla açtım ve içeri girerken, "Ben geldim." diye seslendim. Kapıyı popomla kapattığım esnada oturma odasından çıkan uzun beden, görüş açıma girmişti. Ev tamamen karanlıktı, hiçbir ışık yanmıyordu. Silüetini görüyordum sadece.

Anahtarları tuttuğum elimle lambayı yaktığımda gözleri kamaşmıştı. "Neden karanlıkta oturuyorsun?" dedim mutfağa giderken. Poşetleri bırakıp ona döndüm, mutfak kapısında dikiliyordu.

"Karanlığı seviyorum." dedi sessizce, ve ekledi, "Hoş geldin."

İstemsizce, "Karanlıkta onu kimse göremez, bu yüzden seviyor olmalı." diye düşündüm.

"Hoş buldum." dedim gülümseyerek.

"Yemek sipariş edeceğim, teşekkür olarak kabul et." dedi, bana bakmak yerine yere bakıyordu. "Kartımdan öde."

Bir an kabul etmesem mi diye düşündüm fakat reddedersem burada kalırken rahat olmayabilirdi. Yardımıma karşılık bir şeyler yapmak istediğini anlayabiliyordum.

"Tamam, öyle yapalım."

Sipariş gelene kadar ben üzerimi değiştirmiştim. Sonra da oturma odasındaki sehpanın üzerine, gelirken aldığım sojuları koyan ve içmek için beni bekleyen Hyunjin'n yanına gittim. Eve gelmeden önce istediği bir şey olup olmadığını sormuştum ve o da soju almamı istemişti.

"Aç karnına içme." dedim yanına otururken. Omuz silkti ve uzanıp şişelerden birini aldı. Kumandayı alarak televizyonu açtım. Birkaç kanaldan sonra bir dizide durmuştum. Ekrandaki kız, annesine sarılınca imrenerek baktım.

Siparişler geldiğinde Hyunjin kartını bana vermiş ve şifreyi söylemişti. Ücreti ödedikten sonra az önceki yerimize geçmiş ve televizyon izleyerek yemiştik. Birlikteyken fazla konuşmuyorduk, şimdiye kadar doğru düzgün sohbet ettiğimiz de olmamıştı ama yanında rahat hissediyordum.

"Kapatsak olur mu? Sinirimi bozdular." dedi Hyunjin televizyonu işaret ederek. Ekrandaki sahnede baş rol karakterler kavga ediyordu.

"Hmhm." Televizyonu kapattığımda ortam birden sessizleşmiş ve garip durmuştu bu sessizlik. Yemeğimi bitirdikten sonra arkama yaşlanmış ve bana da bir bardak dolduran Hyunjin'i izlemiştim. "Ya konuşkan değilsin ya da benimle konuşmayı sevmiyorsun." dediğimde bana bakmadan bardağı önüme itti.

Kendi bardağını tekrar doldururken, "Sana söylemek istediğim çok şey var. Nasıl söylemem gerektiğinden emin değilim sadece." demişti.

Önümdeki bardaktan küçük bir yudum aldıktan sonra, "Söyle gitsin, seni dövecek değilim ya." dedim.

Gülümsedi. "Dış kapının yanında kocaman bir sopa varken bunu söylemen pek inandırıcı gelmedi."

Sesli bir şekilde gülüp bardağın hepsini içtim ve doldurmak için şişeyi aldım. "Tamam, o seni dövmek için orada değil."

Gülümsemeye devam etti, bir dakikaya yakın sessizlik oldu aramızda. Sonra, "Keşke böyle tanışmasaydık." demişti. "Beni daha iyi olduğum zamanlarda tanımış olsaydın. Şimdi muhtemelen korkağın teki olduğumu düşünüyor ve acıyorsun bana."

Elimdeki bardağı masaya sertçe koydum. "Ne demek sana acıyorum ya? Niye acıyayım sana? Ayrıca korkmak insani bir duygu, normal bir şey. Utanmana ya da acımaya sebep olacak bir şey değil." Gözlerim, koltuğun üzerine koyduğu eline gitti. Ben konuşurken genelde temas etmeyi seven bir tiptim ama Hyunjin rahatsız olur diye ona dokunmamaya çalışıyordum. Gerçi bana temas etmekten pek çekiniyor gibi değildi.

"Elini tutabilir miyim?" diye sorduğumda aniden konuyu değiştirmeme şaşırmış, şaşkınlığını atlatır atlatmaz da elini, koltuğun üzerinden kaldırmadan bana uzatmıştı. Sıkıca tuttum. "Bak Hyunjin, dışardan sana nasıl görünüyorum bilmiyorum ama-"

Phobia | HyunjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin