Söylemeyi unuttuğuma cidden inanamıyorum ama evet, bu bölüm final 🥺
•
Kucağımdaki fotoğraf albümünü kapattım. Güzel anıları hatırlamak canımı çok yakıyordu. Bir daha babamı göremeyecektim ve annem eskisi gibi olmayacaktı. Güzel olan her şey geride kalmıştı.
Annem ile babam yanımdayken sanki dünya daha renkliydi. Şimdi nereye bakarsam bakayım soluktu, solmuştu.
Kapıya sertçe vurulduğunda titredim ve telefonumun fenerini kapattım. Dizlerimi kendime çekerek sarılmıştım. Hyunjin'in evine taşınan adam, ismini hatırlamıyordum bile, bir süredir geceleri kapımı çalmaya başlamıştı. İlk taşındığı zaman da bakışlarından hiç hoşlanmamıştım zaten, şimdi beni gece gece rahatsız etme sebebi de açıktı.
"Bayan Jihye? Uyudunuz mu hemen?"
Dudağımı ısırdım. Bir zamanlar, Hyunjin perdeleri çekip lambayı açmadığı ve karanlıkta oturduğu için satanist olduğunu düşünmüştüm, sonra da kimse onu görmesin diye böyle yaptığını anlayarak üzülmüştüm.
Şimdi aynısını yapıyordum. Ben de karşı komşumdan saklanıyordum ve yardım için çağırabileceğim kimse yoktu. Polisi arasam da henüz bana bir şey yapmadığını bahane edip serbest bırakırlardı.
"Bayan Jihye?"
Kapıya tekrar sertçe vurulduğunda kendimi tutamayarak ağlamaya başladım. Alnımı dizlerime yaslayarak derin bir nefes aldım.
"Güvendeyim." diye fısıldadım kendimi teselli etmek için.
Şimdilik... şimdilik güvendeydim.
•••
Kafeteryada otururken arkamdaki masada oturan çalışanlar, seslerini bilerek bana duyurmaya çalışıyordu.
"Çiçekler gelmeyi bırakalı bir ay oldu."
"Hahaha, sevgilisinin ya parası ya da sevgisi bitti."
Gözlerim, önümdeki kahve bardağına odaklanmıştı. Hyunjin çiçek ya da jelibon göndermeyi bırakmıştı, bir aydır bir şey gelmiyordu. Korkmadığımı söylesem yalan olurdu.
Ya arkamdaki kızların konuştuğu gibi artık beni sevmiyorsa? Ya bıktıysa?
Jisung'a sormaya çekiniyor ve beni yanlış anlamasından korkuyordum. Kendimi yiyip duruyordum her zaman yaptığım gibi. Bir yandan da kendimi hazırlıyordum en kötü sona.
Jisung, stüdyoya gelmemi mesaj atınca beklemeden kalkıp kafeteryadan çıktım. Ezbere bildiğim yolu giderken iç çekmiştim. Hyunjin keşke bir işaret verseydi, en azından fikrim olurdu ne düşündüğüne dair.
Stüdyoya girince içerdekilere kısaca selam verip oturdum. Uzun süre telaffuzlarına yardım etmiş, sözlerde değişiklik yapmaya karar verdiklerinde ise işimiz uzamıştı.
Saat gece yarısını geçeli çok olmuş, güneşin doğmasına yaklaşık bir saat kalmıştı. Chan son düzenlemeleri yaparken başımı oturduğum koltuğun arkasına yaslayarak uyuklamaya başladım. Üç gündür sabaha kadar onlarla çalışıyor, ertesi gün öğlen işe geliyordum. Bir açıdan iyi olmuştu, geceleri evde kaldığımda karşı komşum ödümü patlatıyordu.
"Jihye." diyen Jisung ile hemen gözlerimi açmıştım. "Senin işin bitti şu anlık. Eve gidip dinlen biraz."
Başımı sallayarak gözümü ovuşturdum. "Size kolat gelsin." dediğimde başlarıyla onaylamışlardı.
Montumu koluma asarak çantamı alıp stüdyodan çıktım. Şirketten çıkarken taksi çağırmak üzereydim, gözlerim telefondaydı. Dikkatimi, birkaç adım ilerde kıpırdamadan duran beden çekince telefona bakmayı bırakarak başımı kaldırdım. Kısa bir an baktıktan sonra tekrar telefonuma bakmış, fark ettiğim şeyle gözlerim büyümüştü.