Küçük bir kız çocuğuyken, çimenler daha yeşil, gökyüzü daha mavi ve Ay daha parlak görünürken koşardım doyasıya.
Bir düşmandan kaçmak için değil, ateşböceklerini yakalamak için. Gökkuşağının doğduğu yeri görmek için koşardım.
Saçlarım rüzgarda dağılırdı, yanaklarımın soğukta kızardığını burnumun uyuştuğunu bilirdim ama yine de koşmaktan vazgeçmezdim.
Gece korkmazdım karanlıktan. Aksine sürekli etrafımı sardığı için yalnızlığımın azaldığını hissederdim.Gölün ucundaki taşa giderdim gizlice, uzun, yamuk ama küçük bedenim için yontulmuş gibi oyuğu olan o taşa. Dolunay olduğunda geceyi izlemek, Ay'ın ışığında duyduğum o şarkıyı söylemek için beklerdim.
Kocaman evde böylesine evde hissetmediğim içindi belki de. O taş oyuğunda evdeymiş gibi hissederdim.
Saçlarımı sıkı bir örgüyle ensemde topuz yaparken aynadaki büyümüş kız çocuğuyla göz göze geldim. Uzun süredir o ev hissini yaşamadığımı anımsadım. Simsiyah saçlarımda oluşan topuzdan çıkan küçük asi telleri düzeltirken, gözlerimin altında dün geceden kalma uykusuzluğumun bıraktığı gölgeleri görmezden geldim.
Vakit geliyordu, pelerinimi üstüme alırken aynada kendime son bir kez baktım.
Omzumdan düşen siyah pelerin hareketimi kısıtlamayacak uzunluktaydi; yere değmiyordu. Omuzlarıma yerleşen altın rengi broş rütbemi daha belirgin hale getiriyordu.
Üstümdeki deri ve kumaş birlikteliğini gösteren sıkı bir takım, bileğimi kavrayan siyah botlarla yeni güne hazırdım.Sert gümüşten yapılmış soğuk kulpu çekerek dışarıya adım attım. Sabahın koşuşturması her yerdeydi. Saray hizmetlileri askerlerin ve kraliyet mensuplarının kahvaltılarını servise götürüyor, üniformalı askerler hızlı adımlarla yemek salonuna doğru ilerliyorlardı.
-Günaydın.
Tok sesli bir erkeğin sabah sesiyle başımı arkaya çevirdim.-Günaydın Kai, dedim yarım bir gülümsemeyle.
-Ya da üstat Kai mi demeliyim?
Ona takılmanın verdiği sinsilikle gülümsedim.Kai, 2 yıldır benimle birlikte özel birliğin yönetimine atanmıştı. Ama asıl amacı benim eğitimimi yönetmekti. Kılıç kullanmada, ok atmada ve yakın dövüşte onu geçebilen yoktu.
Ben mi? Çok yakında onu tepeleyerek ayağımın altına alacak ve 2 yılın acısını çıkartacaktım.
Kai, siyah saçları, keskin yüz hatlarıyla sarayda pek çok dedikodunun baş karakteri olabilecek bir yüze sahipti. Uzun yıllar askeri eğitim aldığı için, boyu uzarken kaslarını da beslemeyi unutmamıştı.
Hal böyle olunca hem saray hizmetlileri, hem askeriye güzel senaryolar üretiyordu.Yeşil gözlerini kısarak bana bakarken o da sinsice gülümsedi
- Seni kılıcımla tüm bölüğe rezil ederken hangisini söylemek istersen, onu tercih ederim.
Sözlerini bitirir bitirmez önüme geçerek, yüzündeki memnuniyeti gizlemeden konuşmaya devam etti.-Geliyor musun, yoksa aç kalmayı mi tercih edeceksin Lina?
Dudaklarımı ısırırken peşinden yürümeye başladım.
-Senin kaybettiğin gün bende memnuniyetimi gizlemeyeceğim, diye mırıldandım.-Efendim? Bir şey mi söyledin?
Dedi hala gülümsemeye devam ederken.-Ha? Şey ben önce gidip prensese bir bakayım, salonda görüşürüz dedim, Kai.
- Tamam, gecikmeyin.
Kai, sağ şeritten uzanan sütunların kapladığı beyaz mermere doğru adımlarını atarken ben de yuvarlak genişçe bir süs havuzuna açılan koridordan ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Yarısı Şarkısı
FantasyGece, gösteremezdi kendini ayın ışığı olamasa ve Ay parlayamazdı böylesine Gece'nin karanlığı sarmasa... İki karakter birbirinden böylesine zıt, birbirini böylesine tamamlayan. İki avcı, birbirini avlamaya çıkarsa av kim olur? Şehri kuşatan askerler...