1. [419a] Bu noktada Adeimantos söze karıştı: "Peki, Sokrates, birisi çıkıp da senin bu insanları pek öyle fazla mutlu edemediğini, üstelik bunun, onların kendi hataları olduğunu, çünkü gerçekte devletin sahibinin kendileri olduğunu söyler ve seni suçlarsa, kendini nasıl savunursun? Çünkü devlet onların elinde olacak, ama bundan bir yarar sağlayamayacaklardır; öteki yurttaşlar gibi toprak sahibi olup, güzel ve büyük konaklar yaptırmaları ve bunların içini de yine aynı güzellikte döşemeleri imkânsızlaşacak. Kendi adlarına tanrılara kurban adayamayacaklar, evlerine konuk kabul edemeyecekler ve az önce sen kendin söyledin, altına, gümüşe, kısacası görünüşte mutlu olmak için gereken hiçbir şeye sahip olamayacaklardır; üstelik sana itiraz eden kimse, 'Bu zavallı yurttaşlar, devletin (kentin) içinde dolaşıp durmaktalar, ama devleti korumaktan başka hiçbir misyonları olmayan ücretli askerlerden hiçbir farkları yok' diyebilir."
[420a] "Evet," dedim. "Hatta diyebiliriz ki, bunlar karınlarını doyuracakları kadar ücret alacaklar, daha fazlası verilmeyecek onlara. Bu yüzden de öyle zevk için seyahate çıkamayacaklar, kızlara armağan veremeyecekler ve başkalarının mutluluk olarak addeddikleri benzer şeyler için paralarını kullanamayacaklar. Bu ve başka itirazları gözden kaçırıyorsun."
"Evet, bunları da sana yapacakları suçlamaya ekleyelim. Sana bu soruyu yönelten o insan, bunları da işin içine kattığında ne diyeceksin?"
[b] "Şimdi bu tür sorulara karşı kendimizi nasıl savunacağımızı mı soruyorsun?"
"Evet."
"Bunun cevabını da yine aynı yolu izleyerek verebiliriz. Bekçilerimizin bu durumda bile en mutlu kimseler olması kimseyi şaşırtmamalı. Biz bu devleti kurarken, bir sosyal öbeği diğerlerinden daha mutlu etmeyi değil, bütün devletin mutluluğunu göz önünde tutmuştuk. Böyle bir devlet yapısı içinde adaleti bulmayı hedeflerken bunun tam tersine çok [c]kötü düzenlenmiş bir devlette de haksızlığın yaygın olacağını tahmin etmiş, bu iki zıt devlet yapısını inceleyerek de uzun zamandır sorguladığımız konuda bir sonuca varmayı düşünmüştük. Şimdi bizim yaptığımız şey, mutluluk sağlayıcı bir devlet tasarlamak olduğuna göre birkaç kişiyi, bir sosyal öbeği değil, bütün devleti mutlu eden bir devlet nasıl olmalı, onu bulmaya çalışmalıyız. Birazdan da bunun tam tersi olan devleti inceleyeceğiz. Diyelim ki, bir heykel boyamaya çalışıyoruz, bu sırada biri gelip bize 'bu heykelin en güzel yerlerine, en güzel renkleri sürmeniz gerekmez miydi?' diye soruyor; çünkü en güzel yan olan gözleri, siyah değil de pembe boyamamız gerekirmiş, diyor. [d] Bu insana şöyle bir yanıt vermek uygun olur: Dinle bayım: Gözü göz olmaktan çıkaracak ya da başka bir uzvu, asıl haline benzemez duruma getirecek kadar güzel boyamanın iyi bir şey olduğunu mu sanıyorsun? Her uzva uygun yerini vererek, bütünü güzel kıldık mı kılmadık mı ona bak sen? Aynı mantıkla, bizi, bekçilerimizi mutlu kılamayan bir devlet tasarlamakla eleştiren o kişiye de vereceğimiz cevap çok farklı olmayacak: Bekçilerimize, onları bekçi olmaktan çıkaracak kadar mutluluk vermeye bizi zorlamamasını söyleyeceğiz. Ona bakarsan, çiftçilerimize de uzun kaftanlar giydirip onlara altınlar takmamız, [e] toprağı canları istedikleri kadar işlemelerine izin vermemiz gerekecek ya da çömlekçilerimiz de hamaklarda yan gelip yatsınlar, ateşin çevresinde kadeh tokuştursunlar, bir yandan da çarklarını yanlarına alıp istedikleri zaman ve istedikleri kadar çömlekçilik yapsınlar; böylelikle, herkesi ve bütün devleti mutlu kılarız. Aman sakın bana böyle şeyler önermesinler. [421a] Onların sözünü dinlemeye kalksak, çiftçi çiftçi, çömlekçi çömlekçi olmaktan çıkar; devlette, herhangi bir meslekle (zanaatla) uğraşan kimse kalmaz. Diğer meslekler bir yana, bekçiler söz konusu olduğunda bu durum çok önemli sonuçlar doğuracaktır. Ayakkabı tamircilerinin yozlaşıp mesleklerini yapamaz hale gelmeleri ve buna rağmen hâlâ kendilerinin kunduracı olduğunu iddia etmeleri devlet için o kadar da hayati sonuçlar doğurmaz. Gel gör ki, yasaların ve devletin bekçisi olma görevini üstlenenler, tam olarak görevlerini yerine getirmedikleri halde hâlâ yapıyor göründüklerinde, senin de kabul edeceğin gibi, bütün devleti temelden yıkarlar; oysa devleti iyi yönetip ülkeyi mutlu etmek yalnızca onların elindedir: Biz, [b] devlete kötülük etmekten mümkün olduğunca uzak bu bekçileri birer erkek yapmak istiyoruz. Halbuki bizi eleştirebileceğini düşündüğümüz o kişi, çoğunu tarla sahibi kılarak ve bir devlete değil de bir eğlence toplantısına uygun düşen pisboğazlıklarla mutlu yapmak istiyorsa, bizim devletimizden söz etmiyor demektir? O zaman, şu soruyu soracağız kendimize: Biz bu bekçileri yetiştirirken, onlara en büyük mutluluğu sağlamayı mı amaçlayacağız, yoksa bütün bir halkı nasıl mutlu ederiz diye mi düşüneceğiz? Düşündüğümüz şey bütün halkın mutluluğu ise, bekçileri ve onların yardımcılarını ve bütün yurttaşları kendi işlerini en iyi şekilde yapmaya zorlamamız, onları buna teşvik etmemiz lazım. [c] Ancak böylelikle bir devlet gelişip iyi yönetilirse, doğanın her sosyal kesime kendiliğinden düşen mutluluk payını vermesini sağlayabiliriz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devlet
Non-FictionM.Ö. 427-347 yılları arasında yaşamış olan Eflatun düşlediği en iyi devleti, Sokrates'le birlikte, bu kitapta anlatır. Devlet'te iki düşüncenin çatışmasına tanık oluruz: 1) İnsanlar doğuştan iyi ve eşittirler; toplumun kötü düzeni onları bozuyor, gü...