1. [595a] "Kurduğumuz devletin ne kadar doğru olduğunu," dedim söze devamla, "öteki bütün düşüncelerin yanı sıra bir o kadar da edebiyat (şiir-tragedya) sanatı üzerine söylediklerimiz gösteriyor."
"Nasıl yani?" diye sordu Glaukon.
"Taklit yaptığı sürece ona müsaade etmediğimiz için. Bu sanatın hiçbir koşulda (devlete) kabul edilmemesi gerektiği,[b] ruhun bölümlerini kesin olarak birbirinden ayırdığımız için, şimdi daha da iyi belli oluyor diye düşünüyorum."
"Ne demek istiyorsun?"
"Aramızda kalsın –beni tragedya yazarlarına ve öteki yazarlara (ozanlara) şikâyet etmeyeceksiniz herhalde– bu yazarlar, bilgilerinin arasında edebiyatın hakiki karakteri hakkında bir iyileştirici araca (ilaca) sahip değillerse, bütün bu edebiyat bana dinleyicilerin ruhunun (zihninin) bir zehriymiş gibi geliyor."
"Bu konudaki düşünme tarzını merak ediyorum!"
"Aslında hemen şimdi söylemem gerek bunu! Gelgelelim çocukluğumdan bu yana Homeros'a duyduğum sevgi ve saygı, konuşmamı engelliyor."[c] Çünkü Homeros, aralarında o güzelim tragedya yazarlarının da bulunduğu herkesin ilk öğretmeni oldu. Ne var ki bir insan, karşımızda hakikatten (doğrudan) daha yüksek (bir yerde) durmamalı. Dolayısıyla da konuşacağım!"
"Kesin öyle!"
"Öyleyse dinle şimdi, ama daha çok cevap ver bana!"
"Sor!"
"Çok genel olarak taklidin ne olduğunu bana söyleyebilir misin? Bu konuda benim bile kafam karışık."
"Yani senin kafan karışıkken ben mi açık seçik düşünebiliyorum bu konuda?"
"Bu pek tuhaf sayılmaz, çünkü çoğu zaman zayıf gözler, keskin gözlerden biraz daha önce görebilirler."
[596a] "Evet öyle, ama sen varken, hani aklıma bir şeyler gelse de, onu rahatça söyleyecek cesareti kendimde bulamam, onun için, bunu kendin yapmaya çalış."
"İncelememize gene alışıldık yöntemimize göre şu noktadan başlamamız gerekmiyor mu: Tek bir ad altına topladığımız tek tek (çok sayıdaki) her şeyi, tek bir İdea altında toplama alışkanlığı edinmiştik. Anlıyorsun değil mi?"
"Evet!"
"Gene gelişigüzel birkaç şey seçelim: Çok sayıda masa ve divan var."
[b] "Öyle!"
"Ancak bu iki (sınıf) şey için sadece iki İdea var, bir masa İdea'sı bir de divan (sandalye) İdea'sı."
"Evet!"
"Şöyle konuşmayı âdet edinelim şimdi: Zanaatkâr, bu her bir gerecin İdea'sına bakıp burada kullandığımız o masaları, şurada o divanı ve öteki benzer her şeyin imalatını yapar, çünkü bizzat İdea'nın kendisini hiçbir zanaatkâr imal edemez, öyle değil mi?"
[c] "İmkânsız!"
"Şimdi bak: Şu zanaatkârı nasıl tanımlarsın?"
"Hangisini?"
"Her bir zanaatkârın tek tek yaptığını tek başına yapanı?"
"Güçlü, kudretli, hayranlık duyulacak bir adam olarak!"
"Acele etme, az sonra ona daha çok hayran olacaksın, çünkü bu zanaatkâr sadece her türlü aletin, gerecin imalatını yapmakla kalmıyor, topraktan yetişen her şeyi, kendisini ve öteki varlıkları (canlıları) yaratıyor, üstüne üstlük yeryüzü ile gökyüzünü ve tanrıları, ayrıca gökteki ve yerde, Hades'teki her şeyi, hepsini o yaratıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devlet
Non-FictionM.Ö. 427-347 yılları arasında yaşamış olan Eflatun düşlediği en iyi devleti, Sokrates'le birlikte, bu kitapta anlatır. Devlet'te iki düşüncenin çatışmasına tanık oluruz: 1) İnsanlar doğuştan iyi ve eşittirler; toplumun kötü düzeni onları bozuyor, gü...