Bölüm 4

270 28 9
                                    

O an ne Cellat ne de Cemre haberdardı bundan ama eğer Cemre balodan uzaklaşırken telefonunu düşürmüş olmasaydı bir daha karşılaşmaları mümkün olmayacaktı. Cindirella, prensinden kaçarken ayakkabısını, Cemre ise telefonunu bırakmıştı ardında.

Cellat telefonu pelerinin ceplerinden birisine attı. Gördüğü terbiye gereği içini kurcalamayı aklına bile getirmedi. Balo sona erdikten sonra karşılaştığı ilk numarayı arayacak ve Cemre'nin telefonunun kendisinde olduğunu söyleyecekti.

Cemre'nin ablasıyla bir sorun yaşamamasını dileyerek baloda bulunan insanların arasına karıştı. Kendi adına düzenlenen baloda nezaket gereği en azından birkaç kadını dansa kaldırmalıydı.

Karşılaştığı ilk kadına, "Leydim," diye seslendi. "Sizi dansa kaldırmama izin verir misiniz?"

Kadın ışıltılı bir şekilde gülümse kendisine uzatılan eli kavrarken. "Prensimle dans etmek beni elbette mutlu eder."

Dans romantik olanlardandı. Göz teması ve yakınlık gerektiriyordu. Kadın kendisine sevgiyle bakıyordu.  Cellat ise dokunduğu ellerin, gözlerini ayırmadığı gözlerin Cemre'ye ait olduğunu hayal ediyordu.

Bedenler birbiri etrafında döndü, müzikler değişti, kadehler doldu, boşaldı ve doldu. Cellat'ın gecesi böyle sürüp gitti.

Cemre ise eve yorgun argın bir şekilde varmış, Alev'le ya da üvey annesiyle karşılaşmamayı başararak odasına girmişti. Yaşadıkları canını yakıyordu. Suratında artık sızı yoktu ama kalbi için aynı şey geçerli değildi. Alev'le aralarında bir sevgi bağı olmadığını kabul edebilirdi ama herkesin içinde kendisini böylesine aşağılamasını kaldıramazdı.

Morali ne zaman bozuk olsa Meg - Papatya şarkısını dinlerdi. Bu şarkı ona kendisini huzurlu hissettiriyordu nedense. İhtiyaçla telefonunu aradı ama bulamadı. Baloya giderken yanına aldığına emindi. Sıkıntıyla nefes verip yatağına attı kendisini. Düşürmüş ya da çaldırmış olmalıydı. Ne yapacağını düşünürken kapısı tıklatıldı.

"Girebilir miyim?"

Cemre sesi duyduğu anda gülümseye çalıştı. Kendi mutsuzluğunu ona da bulaştırmak istemiyordu. "Müsaitim baba, gelebilirsin."

Babası endişeyle girdi odaya. "İyi misin diye kontrol etmek istedim. Senden önce Alev girdi eve ve ateş kusuyordu resmen. Annesine seninle ilgili bir şeyler anlattı ama bana duyurmamaya çalıştılar."

Cemre güven vermek istercesine daha çok gülümsedi. "Biraz atıştık ama hepsi o kadar. Bana bir şey yapamadığı için o kadar öfkelidir herhalde."

"Korkuyorum." diye itirafta bulundu babası. "Alev çok hırslı ve içi nefret dolu birisi. O senin gibi yıldız perisi değil, bir cadı. Sana zarar verebilir."

Aslında yıldız perileri cadılardan çok daha güçlülerdi ama cadılar türlü sinsiliklerle kendilerini yenebiliyorlardı. Yıldız perileri iyiliği ve saflığı temsil ederlerdi. Evet Cemre, kolaylıkla Alev'i alt edebilirdi ama kıyamazdı ki ona. Ona kıysa, babasına kıyamazdı. Çünkü babasının, Alev'in annesine derin bir aşkla bağlı olduğunu biliyordu.

"Merak etme." diye teselli etti babasını. "Kendime zarar gelmesine izin vermem."

Babası konuyu daha fazla uzatmamaya karar verdi. "Peki kızım. Ben gidiyorum. İstediğin başka bir şey var mı?"

Cemre, "Şey..." dedi. "Telefonumu düşürmüşüm de sorun olmayacaksa bana biraz telefonunu verir misin?"

Babası gülümseyerek telefonu kızına verdi odadan çıktı.

Cemre telefondan kendi numarasını bulup mesaj attı.

Cemre: Hey orada birisi var mı? Ben telefonun sahibiyim. Sanırım telefonumu düşürmüşüm.

Prensin CemresiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin