halsey ~ gasoline
-Bu sesler beni yalnız bırakmayacak
-
"YA NEDEN İNANMAK İSTEMİYORSUNUZ? BENİM KOCAM, BİR KARINCAYI DAHİ İNCİTMEZ. SİZ BANA GELMİŞ HOSEOK'UN DÜŞMANI VAR MI DİYE SORUYORSUNUZ?"demişti Yoongi sinirle. Dayanacak gücü kalmamıştı artık. Canından çok sevdiği eşi Hoseok kaçırılalı 2 gün olmuştu.
"Bakın Bay Min, eşinizi bulmamız için bize yardım etmeniz gerek. Böyle yaparak hiç yardımcı olmuyorsunuz."diyerek sorusunu yinelemişti genç polis memuru. "Eşinizin bir düşmanı var mıydı?"
Yoongi bıkkınlıkla nefesini vermiş ve Seokjin'in koluna tutunarak arkasındaki büyük deri koltuğa oturmuştu. Mutsuzluktan dizleri tutmuyordu artık. Doyamamıştı sevgilisinin çiçek kokusuna. Henüz yeni evlenmişlerdi, nereden de çıkmıştı bu adamlar? Daha balayına gideceklerdi, evlerinin bahçesine Hoseok'un kokusuna sahip çiçekleri, papatyaları ekecekti Yoongi.
Papatya kokusu, Hoseok'unun kokusu, doldu burnuna. Hızla baktı etrafına ama kimseyi göremedi. Tek gördüğü şey Hoseok'un düğünde kullandığı gelin çiçeği, papatyalardı. O an Hoseok'un söylediği bir şeyi anımsadı Yoongi ve gözleri doldu. "Bilir misin Yoongi? Papatyalar sadece öldüğünde güzel kokar."
Ağlamak üzereydi Yoongi. Sevdiğini istiyordu yanında, kollarında. Seokjin'in onu dürtmesiyle sıyrıldı anılarından. "Memur bey sana bir soru sordu Yoongi."
"Ah evet, düşünüyordum. Hayır, yok. Önceden de dediğim gibi Hoseok kimseye zarar vermez. Herkes sever onu. Kim, neden kaçırdı? Bulun onu n'olur!!" Başlarda aşırı soğukkanlı olan Yoongi, artık polis memuruna yalvarıyordu. Hoseok bulunacaksa canını bile verirdi.
"Biz araştırmalara devam edelim. Siz de bir gelişme olduğunda bize mutlaka haber verin Bay Min." Yoongi kafasını aşağı yukarı sallayarak onayladı polis memurunu.
Polisler evden çıktıktan sonra Seokjin'in göğsüne yattı Yoongi. "Neden Hoseok, hyung? Neden Hoseok'u aldılar? Neden ben değil de Hoseok? O bir melek kadar masumken neden onu üzüyorlar? Neden canını yakıyorlar? Hyung? Canı yanıyor mudur?" Üzüntüden ne dediğini bilemiyordu Yoongi. Sürekli sayıklıyor ve sorular soruyordu.
Seokjin, kardeşi yerine koyduğu Yoongi'yi teselli ediyor, saçını okşayıp onu rahatlatmaya çalışıyordu. "Onu bulacaklar Yoongi. Hoseok güçlü bir çocuktur, biliyorsun. Sağ salim bulunacak ve mutlu, huzurlu hayatınıza devam edeceksiniz."
Yoongi gözyaşlarını silerek abisinin koynuna biraz daha sokuldu. Bu zamana kadar hep yanında olmuş, onu desteklemişti. Bunca işinin arasında yine Yoongi'ye destek olmak için gelmişti. Yoongi minnettardı abisine. Ne yaparsa yapsın hakkını ödeyemezdi.
Günlerdir gözüne bir damla uyku girmeyen Yoongi, yavaşça uykuya teslim oldu. Hiç istemiyordu uyumayı. Hoseok'un şu kapıdan girdiğini görmeden de uyuyamazdı. Ama daha fazla dayanamıyordu. Hem bedenen hem ruhen çok yorgundu. Kalp atışları bile yavaşlamıştı. Yaşama sebebi, Hoseok'u, kim bilir nerede, ne durumdaydı. Belki uyursa aklını başına toplar, bulunmasına yardım edebilirdi.
Yoongi'nin uyuduğundan emin olan Seokjin, onu kucağına aldı ve yatağına götürdü. Üstünü de örttükten sonra odadan çıktı. Küçük bir not kağıdına 'acil bir ameliyata yetişmem gerekiyordu, akşam yemeğine yetişirim.' yazıp kağıdı buzdolabına yapıştırarak evden ayrıldı.
Cebinden telefonu çıkardığı gibi ona mesaj atan Hyunjin'i aradı ve söylediği adrese gitti.
"Beni bu işe bulaştırma demiştim sana, Hyunjin. Hoseok'u kaçırmak için Yoongi'yi oyalamamı istedin, yaptım. Kardeşime daha fazla ihanet etmek istemiyorum."dedi Seokjin. Gerginliği, odanın içinde volta atmasından belliydi. İnsanların hayatlarını kurtarmaya yemin etmiş biri için bu çok zor bir durumdu. Hyunjin nasıl oluyor da böyle sakin olabiliyordu, anlayamıyordu. Eğer yakalanırlarsa diplomaları ellerinden alınırdı. Yeni kazandığı unvanı da tabii ki, başhekimlik.
"Başhekimliği sana devredeceğimi duyduğunda kardeş falan demeden sattın Yoongi'yi. Bırak şimdi masum abi ayaklarını." Hyunjin'in ona her seferinde üstten bakması sinirlerini bozuyordu Seokjin'in. Bakışlarını, Hoseok'un olduğu odayı gösteren monitöre çevirdi. Gözleri, ağzı, elleri ve ayakları sandalyeye bağlanmıştı Hoseok'un. İplerden kurtulmak için çabaladıkça yara olmuştu bilekleri. Çığlık atmaya çalıştıkça da ses telleri acıyordu. Debelenmeyi bırakmıştı artık. Yoongi'si onu bulacaktı.
Bu zamana kadar ne zaman başı belaya girse Yoongi onu kurtarırdı. Çok özlemişti Yoongi'sini şu 2 günde. Güldüğünde gözüken diş etleri geliyordu gözünün önüne. Hiç gülmezdi Yoongi. İnsanlara karşı fazlasıyla poker face idi, Hoseok hariç. Sevgilisi ne derse desin hep güler yüzle yaklaşır, diş eti gülümsemesini asla eksik etmezdi Hoseok'undan.
Yoongi'nin sevimli suratı aklına gelince güldü Hoseok. En çok da minik burnunu öpmeyi özlemişti sevgilisinin. Kavuşur kavuşmaz ilk yapacağı şey o minik burnunu ısırmak olacaktı.
Odanın içinde bir hoparlör cızırdadı ve boğuk bir ses konuşmaya başladı. Sevgilisinin sesiydi bu. Yoongi onu bulmuş muydu yoksa?
"Hoseok? Beni duyuyor musun?" Yoongi'nin sesi gayet düzdü. 2 gündür ayrıydılar ve özlemiyle yanıp tutuştuğu sevgilisi, neden onu kurtarmak yerine hoparlörden sesleniyordu?
Bantın arkasından homurdandığında biri hızla bantı çekip çıkarmıştı. Dudaklarının üstündeki derinin soyulduğuna yemin edebilirdi Hoseok. Acısı içine oturmuştu resmen. Zar zor konuşmaya çalıştı ama ses telleri buna izin vermiyordu.
"Yoongi, aşkım? Kurtar beni. Buradayım."demişti Hoseok. Bir an önce buradan kurtulup boynuna atlamak istiyordu. Mandalina kokan boynuna gömmek istiyordu kafasını.
"Hayır Hoseok, seni kurtarmayacağım. Seni buraya ben kapattım. Ellerini, ayaklarını ben bağladım. Seni sevmiyorum Hoseok. Ben Hyunjin'i seviyorum. Ah, Hyunjin! Canım sevgilim. Onunla arama girdin, Hoseok. Senden nefret ediyorum." Yoongi'nin sesindeki nefreti iliklerine kadar hissediyordu Hoseok. Daha dün gözlerine aşkla bakan adam nasıl olmuştu da böyle öfkeyle dolup taşmıştı.
İtiraz ediyordu Hoseok. Kabul etmiyordu bu söylenenleri. O Yoongi'yi seviyordu, Yoongi de onu. Evlenmişlerdi onlar. Bunlar doğru olamazdı. "Bu sen değilsin Yoongi. Benim sevdiğim adam bu değil. Yalan söylüyorsun!" Gözlerinden yaşlar firar olmuştu Hoseok'un. O kadar çok ağlıyordu ki gözündeki bez parçası bile ıslanmıştı.
Seokjin'in sesi duyuldu hoparlörden. "Yoongi seni hiç sevmedi, Hoseok. Sen fazlalıksın. Üzgünüm." Sona doğru sesi düşmüştü Seokjin'in. Hyunjin kafasına silah dayayarak, zorla konuşturmuştu Seokjin'i. Amacı, Hoseok'un hafızasından Yoongi'yi silmek ve Yoongi yerine başkasını koymaktı. Bu şanslı kişi olarak da Minho'yu seçmişti. Yoongi'nin kuzeni, Lee Minho.
Hoseok tüm bu olanlara anlam veremiyordu. Hyunjin kimdi, Seokjin hyung neden onu kurtarmak yerine yalan söylüyordu, Yoongi neden bir anda Hoseok'a düşman olmuştu? Odanın kapısı açıldı ve içeri biri girdi. Sonunda birilerinin onu kurtarmaya geldiğini düşündü Hoseok. Fakat durum beklediği gibi gitmedi. Koluna batırılan iğnenin soğukluğunu ve acısını hissetti. Daha sonra da vücuduna yayılan sakinleştiriciyi.
Göz kapakları ağırlaşıyordu yavaştan. Derin uykuya dalmadan önce birkaç cümle duydu.
"Seni seviyorum Hoseok. Ömrümün sonuna kadar da seveceğim." Yoongi söylemişti bunu Hoseok'a dans ederken. Ama şimdi bunu söyleyen Yoongi değil bir başkasıydı. Ardından Yoongi'nin sesini duydu.
"Senden nefret ediyorum Hoseok." Doğru olamazdı. Yoongi, Hoseok'u seviyordu. Öyle değil mi?
Hoseok, tüm bunların bir kabustan ibaret olmasını dileyerek kapattı gözlerini. Şimdi uyuyacaktı ve uyandığında yanında mışıl mışıl uyuyan sevgilisi Yoongi'yi görecekti. En azından o öyle umuyordu.
-
güzel bir fic olacak :)
Bu arada kafa karışıklığı olmasın. Yoongi, Hoseok'tan nefret etmiyor. Hyunjin kurduğu ses sistemiyle Yoongi'nin sesini taklit ediyor. Aslında Hoseok'la konuşan kişi Hyunjin. Yoongi değil
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Recuérdame // sope
Fanfiction[TAMAMLANDI] "Bebek misin Hoseok? Hala bu şampuanı kullanıyor olamazsın." Yoongi, Hoseok ile dalga geçmeyi severdi. Hoseok da Yoongi'nin güldüğünde gözüken diş etlerini. Bu yüzden hiç kızmazdı sevgilisine. Sırf o gülsün diye kendisiyle dalga geçilme...