Azim, Hırs, İrade. Buradayım!

20 6 9
                                    

Yüzüme kapanan kapının şaşkınlığı ile bir süre durdum. Ardından tekrar zile bastım. 

Ses yoktu. 

Bir daha bastım. 

"Git buradan!" diye bağırdı Deniz. 

"Konuşmam lazım seninle. Dalga geçmiyorum." dedim. 

Uzun bir sessizlik oldu. "Buradan gitmeceyeceğim." dedim ardından. 

Bir daha ses gelmedi. Kapıda beklemeye başladım. Arada tekrar kapıya vuruyordum. Sonunda başka bir fikir aklıma geldi. Son kez zile bastım. Kapı açılmadığında aşağıya inmeye başladım. 

Sitenin bahçesine indin. Ortada duran çardağa doğru ilerledim. Banka oturdum ve gözlerimi 24 numaraya diktim. Öyle ya da böyle bu konuşma yapılacaktı. Rüzgar sertleşmeye başladı. Şansım varsa, planım yaver gidecekti. Sonunda Deniz pencereden baktı. Emin olamasam da göz göze geldiğimizi hissediyordum. Perdeyi kapatıp içeri geri girdi. 

Benim bir sapık olduğunu düşünüyor da olabilirdi ama her yolu deneyecektim. Öyle ya, işin ucunda onun arkadaşı da vardı. 

Sinirlenmeye başlıyordum. Bulutlar da kararmaya başlamıştı. Muhtemelen yağmur yağacaktı. Perdenin arkasından izlendiğimi düşünüyordum. Çardağın aralıklı tavanından üzerime küçük damlalar düşmeye başladığında gülümsedim. Bugün şanslıydım. 

Tabi sabah arkadaşının koma haberini alan biri ne kadar şanslı olursa. 

Yağmur hızlanmaya başladı. Soğuk damlalar vücuduma çarparken üşümeye başlamıştım. Ama yine de yılmayacaktım. Neredeyse akşam saatleri yaklaşmıştı. Kedi yavrusu gibi ıslanmıştım. Bir insanın bu kadar inatçı olması mümkün değildi. Öfkeyle bacağımı sallıyordum ve artık parmak uçlarımı hissetmemeye başlamıştım. Derin bir iç çektim ve aynı anda tüylerim diken diken oldu. O kadar ıslak ve üşümüştüm ki… 

"Sen deli falan mısın?". 

Gelen sesle kafamı kaldırdım. Deniz, meraklı gözlerle bana bakıyordu. Gülümsedim. 

"Seninle konuşmam lazım." dedim. 

Güldü ve "Hakkında uzaklaştırma kararı alacakmışım gibi hissediyorum." dedi. Sırıttım. 

"İçeriye geç." dedi ve binanın kapısını gösterdi. Başımla onayladım ve koşar adımlarla binaya girdim. 

Arkamdan binaya girdi. "Hasta olursan sorumluluk kabul etmem.". 

"Anlaştık." dedim kısaca. Sıcağa girince neredeyse donacak olduğumu fark etmiştim. Dişlerim birbirine çarpıyordu. 

Asansörle sekizinci kata çıktık ve dairenin önünde durduk. Deniz bana baktı. "Babam gelirse fotoğraf kursundan arkadaşımsın." dedi. 

Başımla onayladım. 

Eve girdik. Sıcak içime işlerken yine ürperdim. 

"Sana bir şeyler getireyim." dedi Deniz ve bir odaya girdi. 

Kapının girişinde bekliyordum. Üzerimden resmen su damlıyordu. Saçlarımı düzeltmeye çalıştım ama kafama yapışmışlardı. Kendi halime güldüm. İçimden Leyla ile konuştum. 

Azim, hırs, irade. Buradayım! 

Deniz elinde çiçekli uzun kollu bir elbise, çorap ve havluyla geldi. 

"Banyoda giyinebilirsin.". Eliyle bir kapıyı işaret etti. "Tamam," dedim ve banyoya girdim. 

Elbiseyi üzerime giydim. Kumaşı yumuşacıktı. Belindeki kemeri güzelce bağladım. Havluyla saçlarımın nemini aldım ve biraz havalanması için parmaklarımla karıştırdım. 

Banyodan çıktım. 

"Teşekkür ederim." diye seslendim. 

"Rica ederim. Salondayım. Gelsene." dedi. 

Çok güzel bir davetti. Tabi salonun nerede olduğunu bilseydim. Sesi takip ederek koridorun sonuna ilerledim. Orada, koltukta oturuyordu. Kahverengi saçları dağınıktı. Yağmurun altında kaldığı için biraz nemliydi. Üzerinde gri bir tişört ve altında da siyah bir eşofman vardı. Kıvrımlı burnu ve keskin bakışlı gözleri vardı. Dirseklerini dizlerine yaslamıştı ve düşünceliydi. Benim salonun kapısında durduğumu anlayınca bana doğru döndü. Şimdi gözlerindeki düşünceli hal yerini meraka bıraktı. 

"Evet, ne öğrenmek istiyorsun?". 

Derin bir nefes aldım.

 "Her şeyi.". 

The Otherside / Diğer TarafHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin