Bölüm 2 Part 2

11 2 0
                                    


*Lee Haven Gözünden*


Avcılık, bir canlının farklı amaçlar doğrultusunda diğer canlıyı, ölü veya diri olarak ele geçirmek için gerçekleştirdiği bir eylemdir. Uzun zamandır üstünde düşündüğüm bir konuydu bu. Çünkü yaşadığımız bu toplumda benim gibiler bir av olarak kabul edilirken o adam gibiler avcı olarak kabul edilirdi. İlk başta bu çok saçma gelmişti. Ama iki gün önceyi, o geceyi düşündüğümde gerçekten de gafil avlandığımı anlamak çok da zor değildi.

Kafamı yastığa gömüp derin bir nefes aldım. Bu iki gün boyunca düşündüğüm tek şey o gece olanlardı. Derslerime odaklanamamış, yanlış siparişler verip durmuştum. En kötüsü ise doğru düzgün uyku uyuyamamış, rüyalarımla cebelleşip durmuştum. Biraz araştırmama rağmen o adamın kim olduğuna dair tek bir şey bile bulamamıştım.

Üstümdeki yorganı sinirle kenara atmış ve kalkıp mutfağa gitmiştim. Kendime sert bir kahve hazırlayıp odama geri dönmüş ve televizyonu açmıştım. Yeniden yatağıma yerleşmedim bile. Kenardaki koltuklardan birine oturup sabah haberlerini dinlemeye başladım. Ki karşıma çıkan haber kaşlarımı çatmama sebep olmuştu.

"Dün gece saat 1 sularında O.B isimli genç bir kız kendi dairesinde ölü bulundu. Kesici bir aletle boynundan yaralanarak hayatını kaybeden 16 yaşındaki kızın failine ait henüz kesin bir bilgi bulunmamakta. Şüpheli şahıs hakkında bilinen tek şey göğsünde bulunan dövmesidir. Herhangi bir şüpheye düştüğünüzde lütfen Washington Polis Departmanı'na ifade vermeye geliniz. Sırada hava durumu var."

Gözlerimi uzunca bir süre taslağı çıkarılmış dövmede gezdirdim. Oldukça değişik bir dövmeydi. Gerçekten genç kızın ölümüne sebep olan bu adamın sebebini merak etmiştim. Belki de sebepsiz yere öldürmüştü. Nasıl olsa dünyamızda bunu zevkine yapan birçok şerefsiz vardı. Belki de onlardan biriydi.

Çalan telefonum ile bakışlarımı televizyondan ayırıp komedine uzandım. Ekranda yazan isim ile yüzüm istemsizce buruşmuştu. Sahiden mi baba? Hafta sonumun içine etmek için elinden ne geliyorsa yapmaya hazırdın yani, sikeyim.

"Efendim?"

"Oğlum, nasılsın? Uzun zamandır konuşamıyoruz."

Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım ve arkama yaslandım.

"Evet neredeyse bir haftadır, ne istiyorsun?"

"Şirket işini düşünüp düşünmediğini merak ettim ve bir süredir kıytırık bir kafede çalıştığını duydum. Koskocaman bir şirket seni beklerken neden bir kafede kendini yoruyorsun? Bak, yaşlandım ben. Güvendiğim tek insa-"

"Baba bunları konuştuk. Abim şirketin başına geçip yönetebilir."

"Hayır, o herife gram güvenm-"

Çalan zil ile gülümseyip ayağa kakmıştım. Beni bu adamdan kurtaracak biri sonunda.

"Kapım çalıyor, sonra konuşuruz. Abime selamlarımı ilet."

Cevabını beklemeden telefonu kapatıp yatağa fırlatmış ve kapıya yönelmiştim. Kimse eğer ona güzel bir kahve ısmarlamalıydım. Kapıyı açıp karşımdaki bedene baktığımda ise bu düşüncemden tamamen vazgeçmiştim. Demek evime kadar bulmuştu.

"Abi?" Sinirle beni itip bedenimi içeri sokmuş ve sertçe kapıyı kapatmıştı. Şaşkınca ona bakmaktan başka bir şey gelmemişti elimden. Sertçe yakalarımı kavrayan eli ile bileklerine tutundum.

"Şerefsizin tekisin. Öyle bir girmişsin ki o moruğun gözüne sana tapıyor resmen ve bana gram güveni yok." Yine aynı konuydu demek mesele. Ellerimi göğsüne koyup sertçe ittim ve yakalarımı ellerinden kurtardım. "Ona beni rahat bırakmasını söylememe rağmen ısrarla şirkete gelmemi istiyor abi, ne yapabilirim?" Sesim onunki gibi yükselmiş ve kaşlarım gittikçe çatılmıştı. Buna daha da çok sinirlenmiş olmalı ki sertçe çenemi kavrayıp sıkmıştı. "Senin gibi pis bir sürtüğe mirası bırakmasına izin vereceğime seni öldürürüm daha iyi. İğrenç kokuyorsun ve bu bana dik dik bakan sarı gözlerinden nefret ediyorum. Ne yaptın? Kokunla mı etkiledin onu?"

SillageHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin