"Bugün Cihat ve Serhat ile siz görüşeceksiniz değil mi Ahmet Bey?" diye sordum avluda beklerken. Soğuk iyice çökmüştü.
"Evet, bugün üçünü birden bir kabine de koyabilirler." kafamı salladım.
Zaman gittikçe daralıyordu, itirazlarımız bir işe yaramıyordu. Siyasi konuda büyük bir suç işlemişlerdi, özellikle ülkenin yönetim şekli değiştiği için siyasi suçlar diğer suçların önüne geçmişti.
Her gazetede onların mahkemede çekilen fotoğrafları vardı, söyledikleri büyük puntolar halinde manşet olarak yazıyorlardı.
Dakikalar sonra birkaç asker kapıdan çıktığında artık bizi içeri alacaklarını düşündüm. Ama öyle olmadı, silahlı askerler tam olarak önümüzde durdular.
"Bu hafta görüş olmayacak." dedi yeni tıraş olduğu belli olan asker, soğuktan yanakları kızarmıştı. Kaşlarım çatıldı.
"Ne demek görüş olmayacak?"
"Koğuşta, hapishanede ayaklanma başlattılar içlerinden biri hücreye alındı diye." kalbim sıkıştı.
"Kim?" dedim direkt, Erdal'ın adını duymaya hazır değildim.
"Barış Kaçak." tükürür gibi söylediği isim içimi ferahlamıştı.
"İsyanı kim çıkarmış?" asker soru soran Ahmet Bey'e ters ters baktı, bu kadar bilgi vermek istemiyordu sanırım. "Biz onların avukatlarıyız, yasal olarak bilmemiz gerekiyor."
Asker bir süre durdu, yasalardan anladığı pek söylenemezdi.
"Solcu Erdal." soyadını bile söylemiyorlardı artık. Herkesin tanıdığı, bildiği Solcu Erdal olmuştu.
Yine rahat durmamıştı. Bıkkın bir nefes aldım.
"Onlarla görüşmek bizim hakkımız, onların da hakkı." dedim, evet normalde böyle olması gerekiyordu.
"Görüş olmayacak." keskin bir şekilde söylemişti. İkimiz de ağzımızı açamadık.
Askerler düz ifade ile karşımızda duruyorlardı, yapacak hiçbir şey yoktu.
Ahmet Bey ile arabalarımıza ilerledik. İçimde kötü bir his vardı, bir daha görüş gününde onu göremeyecekmişim gibi.